İstiklal Marşı'nı yazdığı, ülke başına zindan edilen yiğit adam Mehmet Akif Ersoy.
Öz yurdunda garip öz vatanında parya muamelesi gördüğü halde küfre ve zulme asla boyun eğmeden, onurlu duruşunu bozmadan, ekmeğini verip onurunu vermeden yaşayan ve ölen adam Mehmet Akif Ersoy
Her evde, her camide, her Kur'an kursunda, her büroda ve dükkanda, hatta her resmi dairede ve kıraathanede bir Safahat olmalı.
Ailemizle, işçilerimizle, öğrencilerimizle, cemaatimizle, arkadaşlarımızla baş başa verip Safahat okumalıyız.
Safahat okumadan ne Mehmed Akif'i tanıyabilirsiniz, ne İstiklal Marşı'nı anlayabilirsiniz.
Safahat bu ülkenin son yüzyıllık macerasının şiirsel belgeselidir.
"Gerçekte bu topraklarda ne oldu?" sorusunun hakiki cevabı Safahat'ta gizli.
Galip olan iman nasıl, kimler eliyle ve hangi süreçlerden geçerek mağlup hale geldi?
Yüceler nasıl cüce, cüceler nasıl yüce gösterildi?
İdris'le İblis nasıl yer değiştirdi?
İslâm milletinin yerlerde sürünüş nedeni ne?
Bu zilletten kurtuluş reçetesi ne?
Bu milletin dini, imanı, ahlakı nasıl acımasızca ve hoyratça kundaklandı, okuyun:
Ey vatansız derbederler, ey âdî kundakçılar!
Milletin az çok duran bir dini, bir nâmusu var!
Şimdi nöbet onların. Yansın da onlar, öyle mi?
Bunlar kelimeler değil, ta yürekten sökülüp gelen birer ok.
Söz, sahibinin neresinden çıkarsa muhatabın orasına varır.
Bu sözler sizin yüreğinize ulaşıyorsa, kesinlikle durmamalı, Akif'in çığlığına kulak vermeliyiz.
Yüzyılın ilk çeyreğinde bu milleti bekleyen ahlaksızlık felaketini nasıl okuduğuna hayret etmeli, müminin istikametinin en büyük "keramet" olduğuna bir kez daha inanmalıyız.
Biz susalım, Âkif'imiz söylesin:
Vakarı çoktan unuttun, hayayı kaldırdın
Mukaddesatı ısırdın, Allah'a saldırdın
Ne hatıratına hürmet, ne geleneğini yâd
Deden de böyle mi yapmıştı ey sefil evlat?
Bu ülkenin gerçeğisiniz siz, eyvallah. Onlar bu ülkenin yalanı, eyvallah. Fakat bin yıllık gerçek yüz yıllık yalan karşısında niçin böyle pejmürde, niçin böyle sergi sefil?
Bu sorunun cevabı belli: Bizim yüzümüzden.
Besleneceğimiz damarları bileceğiz. Bu damarları kurutmayacağız. Bu damarlara kafamızı ve kalbimizi bağlayacağız. Bunu yapmadık diyelim, hiç olmazsa zilletin adını "kader" koyup Allah'a iftira etmeyeceğiz:
Kader'miş, öyle mi, haşa bu söz değil doğru!
Belanı istedin, Allah da verdi; doğrusu bu!
*Ölüm yıldönümünde rahmetle ve minnetle ..
Not: Bu yazıda Mustafa islamoğlu?ndan fazlasıyla istifade edilmiştir.