Tarladan dönüyordum.
Çevre yolundan geçip şehir merkezine yaklaşırken kenar mahallelerden birinde bir noktadan koyu, kesif bir dumanın yükseldiğini gördüm. Allah korusun, yanan bir evin çatısı mıydı yoksa boş arsalardan birindeki kurumuş otları mı yakmışlardı ne? Bilmiyorum. Uzaktan anlaşılmıyordu neyin yandığı; fakat bir yangın vardı ve olayın delili gökyüzünü kaplayan kapkara dumanlardı.
Evime Yaklaşmıştım. Sıcak sebebiyle arabanın açık camlarından meşhur bir ilahinin nağmelerini işitiyordum dalga dalga. Yakınlardaki bir düğünden yükselen seslerdi muhtemelen. ?Yakma Yarabbi? diyordu yanık sesli arkadaş ?Yakma Yarabbi!?
Akşam hastaneye bir yakınımızın ziyaretine gitmiştik. Üş yataklı bir odada iki hasta var. ?Geçmiş olsun? dileklerini takip eden birkaç hal hatır sorma kelamından sonra gözüme odadaki sesi kısık televizyon ekranında bir alt yazı ilişti: Diyarbakır?da 13 şehit?
Zihnim, gündüz mahallede sesi yüksek hoparlörlerden yükselen ilahinin ?Yakma Yarabbi!? nakaratıyla hastanedeki televizyon ekranında gözüme ilişen alt yazı arasında gitti geldi.
Beynim adeta yakmak ve yanmak kelimelerinin çağrışımlarına açılıvermişti de mantıklı mantıksız bir yığın düşüncenin hücumuna uğramıştım. Bir yerlerde ?Yakma Yarabbi!? diyorlardı insanlar; ama gerçekte?
Kim kimi veya neyi/neleri yakıyordu?
Güzelim ormanları yakan kimlerdi?
İnsanlar?
Her hasat sonu ovaları bayırları ateşe veren kim/lerdi?
İnsan/lar?
Siyaseti masum insanları öldürme, her yeri yakıp yıkma sanatı olarak görüp bu menfur zihniyetleri doğrultusunda eylemler yapanlar?
Maalesef onlar da insan? (!) mıydı?
Bir tarafımız cayır cayır yanıyor, bir tarafımız ?Yakma Yarabbi!? diyordu.
?Seherlerde açılan güller hürmetine
Rükûda bükülen beller hürmetine
Zikrinle dönen diller hürmetine
Cehennem narında yakma yarabbi
Yakma ya rabbi, yakma ya rabbi,
Cehennem narına atma ya rabbi
(Muhammed aşkına yakma ya rabbi)
Diyarbakır?da 13 şehit?
Bu, 13 Ocağa bu temmuz sıcağında cehennem ateşlerinden beter ateşlerin düşmesi demekti.
Coğrafyamızda asırlardır değişen bir şey yoktu.
Yana yakıla yaşayıp gidiyoruz.
Canlar, cananlar yanıyor ateşlerde cayır cayır.
Yakma Yarabbi!
Çaresizlik duygularıyla el açıp ?yakma Yarabbi? derken Nazım?ın ?Kerem Gibi? şiirindeki itirazını duyar gibi oluyorum.
"Deeeert
çok,
hemdert
yok"
Yürek-
-lerin
kulak-
-ları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
? Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa.?
Karanlıklardan aydınlıklara kavuşmanın bir bedeli vardı ve bu insan olmanın olmazsa olmazlarındandı.
Yarınlarımızı cennete çevirmek için dünümüzü ne uğruna, ne ile nasıl geçirmiştik?
Ne yaptık da ?yakma Yarabbi? diyorduk.
Allah kullarını ha bire ateşlere mi atıyordu? Haşa!
Bir yanlışın girdabında üstelik nerede yanlış yaptığımızın şuurunda olmayarak kurtulmaya çabalamak gibi bir şeydi iş ve eylemlerimiz. Dedim ya, gücümüz yerindeyken bir adım sonrasını akletmeden, günübirlik, yana yakıla yaşayıp gitmeye alışmışız bir kere.
Canımız istedikçe, keyfimizce nice canlar yakıp hanümanlar yıkmışız sonra bunları unutarak üstelik peygamber dâhil her şeyi aracı yaparak: ?Yakma Yarabbi!? diyoruz.
Unutmayalım ki ?Allah kullarına zulmedici değildir.?
Önümüze gelen her acı faturadan sonra ?Yakma Yarabbi!? demekten daha önemli olan, ?salihat? yani neticesi herkes için iyi ve hayırlı olan iş ve eylemler içinde olmak kanaatimce.
Selamların en güzeliyle?