Telefonum çalıyor… Rehberimde kayıtlı olmayan bir numara… Hatırlamaya çalıştım ama nafile…
“Efendim…” dediğim an karşımdaki ses tanıdık ama uzun süredir duymadığım ve kaba tabiri ile kulağımı tırmalayan yılışık bir sesti… Aklın sıra espri yapıyor, diyalogu bu yolla kurmaya çalışıyordu…
Af edersiniz sesini alamadım dememe rağmen güya espri modunda şakalar yapmaya devam etti… Onu tanımıştım artık… “Nasıl tanımazsın yaa..”gibi duygu sömürülü yaklaşımlarının ardından o ismini söylemeden ben ona kendisini tanıttım…
Benden öğrenmek istediği absürt şeylerdi… Anlamsız, gereksiz… Tek hedefi bu yolla benimle diyalog kurma derdindeydi…
Depresif olmuştum, ani tepki verdim… “Bey efendi siz bana şaka yapma cesaretini nereden buluyorsun? Ciddiyetimi cümle alem bilirken sen nasıl bana malayani konuşuyorsun dedim ama nafile… Yüzsüz..
Ya işte biz eskiden seninle şöyle arkadaştık, böyle dosttuk falan, feşmekan ayakları…
Doğrudur ben yıllar önce benimle o kadar dost olduğunu zanneden vardı ki şimdilerde beni görünce yolunu değiştiriyor. Şimdi kimlerle dostluk yapıyorlar onu da bilmiyorum…
Net konuşayım sana telefondaki ses…
Ben senin gibi konjonktüre göre kendisine ince ayar çeken adamlardan bıktım… Yıllar önceydi bizim muhabbetimiz… Sen bizim o zaman etiketimizden dolayı bizimle dost görünüyormuşsun… sen yeni konjonktüre göre, yeni etiketlilere doğru yelken açtın bizden kaçtın…
Her haldeki o yolculuğunda da kara gözüktü ve yeni ufuklara yelken açmak için yeni rüzgarlar bekliyorsun…
Tekrar ediyorum senin gibi toplu durum el, bukalemun, omurgasız kişilerden bıktım…
İleriki dönemde hedefimde her hangi bir yere gelmek için hesabımda yok kimseye sahte gülücükler dağıtmıyorum…
Onun için herhangi bir görüşü olan ve bu Görüşünde dik duran insanlara görüşünden dolayı fikrinden dolayı son derece saygılıyım…
Kısacası ben omurgalı insanları çok iyi tanıyorum… Yalaka, omurgasızları da…