Gönül Elçisi; “Herhangi bir maddi karşılık beklemeksizin, sahip olduğu deneyim ve becerileri, özgür bir iradeyle ve dayanışma ruhu içinde, toplumun dezavantajlı gruplarından önceliği bulunan; kadın, çocuk yaşlı, özürlü, gazi ve şehit ailelerine sunmak” olarak tarif edilmiş.
Proje, devlet kanalı ile valilikler ve kaymakamlıklar kanalı ile uygulanıyor. Seydişehir Kaymakamı Sayın Tuncay Sonel de, projeyi önemsediği için, gittiği her platformda, özellikle kamuda çalışan memurlarla, toplantılar yaparak konuyu anlatmaya çalıştı.
Bahse konu Gönül Elçisi Projesi, toplum olarak bizlerin genlerine çok uygun gibi gözükse de istenildiği düzeyde de benimsenmiş olduğu söylenemez. Projenin yükünün; istekli olarak çalışmak isteyen kişilerin üzerine yoğunlaşması ve bazı kişilerin de “emrivaki” olarak olayı kabul etmiş olduklarını söylemeleri, projenin uygulanabilirliğini zora sokmuş görünüyor.
Ülkemizde, bazı konuların açık ve seçik olarak anlaşabilmesi çok zor. Tamam, “emrivaki” yapılmadı diyelim… Pekala, böyle bir projede gönüllü olarak çalışmak isteyen kaç kişi çıkacak? Özet olarak; “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” misali bir durum çıkıyor ortaya.
Beyler, bırakın bu “emrivaki yapıldı” teranelerini. Bu işler adı üstünde “gönül işi”… Kişinin gönlü; öksüze, yetime, yolda kalmışa, ihtiyaç sahibine, çocuğa, yaşlıya, özürlüye, gaziye ve şehit aileleri v.b konularda kapalı ise nasıl elçilik yapsın ki?
Halbuki bizim gönüllerimiz, “nükleer güç merkezi” gibidir. Sevdiği zaman sevdiğine cennet, sevmediği zaman nefret ettiğine cehennem kesilen gönüllere sahibiz, sahip olmalıyız.
İnsanımıza yardım etmek, özellikle dezavantajlı gruplarından, önceliği bulunan; kadın, çocuk yaşlı, özürlü, gazi ve şehit ailelerine yardım etmek ne denli büyük bir saadetse, bunların itilip kakılması, görmezden gelinmesi de o denli korkunç ve felaket bir durumdur.
Önce seveceksin, hem de pazarlıksız, bedelsiz seveceksin…
Kimi seveceksin?
Öksüzü, yetimi, yolda kalmışı, ihtiyaç sahibini, çocuğu, yaşlıyı, özürlüyü, gaziyi ve şehit ailesini ve insanı seveceksin… Birilerini kınamak, küçük görmek, aşağılamak yerine; onlara ışık tutacak, gönlünü açacaksın. Bunlar çok zor şeyler değildir ki…
Bu konuyu konuşurken; bir arkadaşımın da söylediği gibi, “perşembe günü pazara giderken yaşlı komşuna; “ben pazara gidiyorum gelecek gidecek bir şeyin var mı?” diye sorması, bir yetimin başını okşaması, bir kimsesizi ziyaret etmesi, v.s konular asla zor şeyler değildir ki…
Pekala; “emrivaki”olmadan bu eylemlerin kaçını yapıyoruz, hiç düşündünüz mü?
Düşünmediyseniz, düşünmediysek, hep birlikte düşünelim öyleyse…