Ankara’da kamu kuruluşlarımızdan birine ait bir misafirhanenin giriş katındaki salonda birini bekliyordum. Asansörden çıkan bu kurumun bürokratlarından olduklarını tahmin ettiğim iyi giyimli iki kişiden biri “Ne ağır imtihandır başındaki Sakarya!” deyince dikkat kesildim: Şiirin ikinci mısraını kapıdan çıkmak üzereyken arkadaşı “Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya” diyerek tamamlayınca Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dillerde ve gönüllerde ne güzel yer bulduğunu düşündüm.
Vefatının üstünden tam otuz yıl geçti. Mücadeleci kişiliği ve ömrünü “mukaddes emaneti” vakarla taşıyacak edepli, imanlı bir gençlik yetiştirme kararlılığı ile tamamlayan şairin eserleri bugün daha çok takdir ediliyor. Ünü Anadolu sınırlarını çoktan aşan Üstadın şiirlerini Türkçe Olimpiyatları vesilesiyle dilleri ve renkleri farklı coğrafyalardan gelen çocuklardan dinliyoruz artık.
Çile’nin çilekeş şairinin birbirinden güzel şiirleri içinde bu anma yazısı münasebetiyle “Şarkımız” adlı şiirini seçtim. Sonra büyük şairin dillerde ve gönüllerde neden nasıl bu ölçüde yer bulabildiğinin cevabını teşkil eden değerlendirmelere baktım. Binlercesinden bir demet hazırlayıp şairin aziz hatırasına ithaf etmek istedim.
ŞARKIMIZ
“Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler.
Şenlenir evimiz barkımız bizim.
Yokuşlar kaybolur çıkarız düze.
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze.
Sapan taşlarının yanında füze,
Başka alemlerle farkımız bizim.
Kurtulur dil,tarih,ahlâk ve iman.
Görürler nasılmış neymiş kahraman.
Yer ve gök su vermem dediği zaman,
Her tarlayı sular arkımız bizim.
Gideriz nur yolu izde gideriz.
Taş bağırda, sular dizde, gideriz.
Bir gün akşam olur, biz de gideriz.
Kalır dudaklarda şarkımız bizim.”
“ İnsan, kendini eserleriyle ve bu eserler vasıtasıyla çevresinde meydana getirdiği tesirlerle ifade eder. Hele de bu insan bir mütefekkir, bir sanatçı ise; o zaman, onu anlamak için sadece eserlerine bakmak yeter. Süleymaniye, denildiğinde hemen akla Sinan gelir. Süleymaniye Sinan’ındır, Sinan’dır. Necip Fazıl da ortaya koyduğu eserlerindedir. Çile'de, Reis Bey'de, Bir Adam Yaratmak’ta, Tohum'da, Büyük Doğu'da, İdeolocya Örgüsü'nde, İman ve İslam Atlası'nda ve diğer eserlerinin aynasındadır.” Necip Fazıl Kısakürek, M. Doğan, Yenişafak 30.5.2010
“Türk şiirinin ve tefekkür tarihinin müstesna isimlerinden biri, Necip Fazıl Kısakürek’tir.” Kibar Ayaydın
Bekir OĞUZBAŞARAN;
“Kabul etmek lâzımdır ki, edebiyatımızda iman adına onunki kadar cesur bir çıkış, gerçeği eğip bükmeden dosdoğru ve her neticeyi göze alarak, bir dünyanın yıkılışı ve bir başka dünyanın kuruluşu biçiminde, bir protesto ve bir meydan okuma tavrı içinde şu sözleri söylemek, ondan başka hiç kimseye nasip olmamıştır: “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;/ Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış...”
Mümtaz SOYSAL;
“Necip Fazıl’ın kavgalarına kızabilirsiniz, tutkuları konusunda farklı değer yargılarınız olabilir. Ama hiçbir şeyini sevmemiş olsanız bile, Türkçeyi sevdiğiniz için onun şiirini sevmişsinizdir.”
Çöle İnen Nur, Ulu Hakan Abdülhamid, Sahte Kahramanlar ile tarihe bakışımız; şiirleriyle ferdi ve içtimai hassasiyetlerimiz; konferanslarıyla geçmiş, hal ve gelecek muhasebelerimiz; Doğu-Batı muhasebeleriyle medeniyet idrakimiz; İdeolocya Örgüsü ile de fert ve toplum olarak ideolojik yanımız takviye edildi. Çünkü dünyayı saran ideolojik ve felsefi akımlar, Anadolu'da da fırtınalar estiriyor, rejimin idealsiz bıraktığı gençlik bu akımların anaforunda sağa sola savrulup gidiyordu. İşte bu fırtınalı ortam içinde, "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!" diye haykıran o inançlı, güçlü, çilekeş ses, bizlere fırtınalı hayatımızda bir deniz feneri gibi geldi. Onun sayesinde Allah bizi kayalara çarpmaktan, karaya oturmaktan kurtardı. O, bizim "Yolumuz, Halimiz, Çaremiz" oldu.” Necip Fazıl’ı Anlamak, Mehmet Doğan, Yenişafak, 29.5.2011
"Çile"sini yüreğimizde hissettiğimiz büyük şair, toplum adına -özellikle de genç nesil- taşıdığı endişelerini en can alıcı ifadelerle ortaya koymaktan çekinmemiştir. O, "Sakarya Türküsü"nden "Zindandan Mehmed'e Mektup"a kadar uzanan birçok şiirinde aynı davanın destanını yazmıştır. Aslında o, kendi düşüncesi üzerinden toplumun diline tercüman olmuş ve gelecek günlerin sıkıntısını toplum adına yüklenmeye çalışmıştır. Şüphe yok ki, peşine düştüğü "Sonsuzluk Kervanı"nın varacağı yeri kendisine hedef bilmiş olan bu koca yürekli şair, gençlik adına aşılması zor engelleri kolaylaştırmayı kendine hedef edinmiştir. Onun için gençlik, kabına sığamayış, kalıplara giremeyiş ve gözün alabildiği hattâ alamadığı yerlere varıştan başka bir mânâ ifade etmezdi. Öyle ki ona göre gençlik, "Kim var?" diye sorulduğunda sağına soluna bakmadan "Ben varım." diyebilme cesaretini gösterebilmektir. Hayatı boyunca arayışlarını, özlemlerini, hayal kırıklıklarını ve üzüntülerini, davası adına nimet bilip, onları yeri geldiğinde kendisine baş tacı etmiş bu fikir işçisinin gayesi, kutlu bir gençliğin tohumlarını atabilmek ve geleceğe sapasağlam nesiller hediye edebilmekti.” Musa Yaşaroğlu, Necip Fazıl’ın İdeal Nesli ve Dava Aşkı, Sızıntı Dergisi Nisan 2012
Gürbüz AZAK;
“Necip Fazıl Kısakürek, zor yetişen, zor ulaşılan bir ummandır. Bu asrın Yunus’udur. Bir başka yönü de, Türk-İslam tefekkürüne yeni mecralar açması, ‘ekol Adam’ olabilmesi ve fikirde cesareti getirmesidir.”
Vefatının 30. yıldönümünde sevgiyle yad ediyor, rahmetler diliyorum.