Eskiden; babalarımız, analarımız, amcalarımız, dayılarımız, halalarımız, teyzelerimiz, öğretmenlerimiz, hulasa büyüklerimiz bize şu şekilde nasihatler ederlerdi.;
- Yalan söyleme,
- Dürüst ol,
- Yardımsever ol,
- Vatanını, milletini, bayrağını sev,
- Devletine en ufak bir zarar verirsen eğer, ona vereceğin zararda milletin tamamının hakkı olduğu için, bütün bir milletle helalleşmen gerekir. Bu konuda da çok dikkatli ol,
- İftira etme,
- Gıybette bulunma,
- Hakaret etme,
- Olmadık hadiseleri olmuş gibi anlatma,
- Menfaatin için kimseyi satma,
- Senin olan değerlere sahip çık.
- Vatanın, milletin, bayrağın, dilin, inançların, geleneklerin, yaşam tarzın Türk Milleti'nin bütün değerleri şu anki yaşantının neresinde mevcut, bunları düşün.
Evet, biz bu nasihatlerin neresindeyiz, çocuklarımız, gençlerimiz neresinde? Bunu anlayabilmek için, ülkemizi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların söylemlerine bakmamız yeterlidir.
Ben şahsen hicap duyuyorum, utanıyorum, iğreniyorum, üzüntü duyuyorum.
Çünkü herkes eline bayrağı, milleti, cumhuriyeti, dini imanı almış gibi yapıp; insanlarımızla, milletimizle alay ediyorlar. Bizler de kendi aklımızı bir kenara koyup onların söylemleriyle hayatımıza yön veriyoruz.
Çok acı.
Asıl tehlike bu işte...
"Kendi aklını bir kenara koyup, bir kaç insanın aklıyla hareket eden bir topluluk" gelecek için ümit verebilir mi?
"Vur!" diyorlar vuruyoruz, "kır!" diyorlar, kırıyoruz, "dur!" diyorlar duruyoruz.
Nerede kendi aklımız?
Nerede kendi irademiz?
Nerede basiretimiz?
Eyvah ki eyvah!