Ramazan ayını diğer aylardan daha değerli kılan, Kur’anın (vahyin) bu ayda inmeye başlamasındandır. Kadir gecesinin de bin aydan daha hayırlı olması, Kur’anın bu gecede indirilmeye başlanmış olmasındandır. Mü’min Kur’anı önder edinse, hayatına nasıl bir değer ve bereket katacağını bir düşünmeli.
“Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet olan Kur’an geldi.” (Yunus sur:57)
Kur’an asırlar boyunca milyonlarca insanın gönlüne taht kurmuş, kin, husumet gibi nefsani hastalıklarını tedavi etmiş, kalplerine nur, gönüllerine şifa vermiş, Kur’anı kılavuz edinen kişi ve topluluklara dünya ve ahiret saadeti bahşetmiştir.O’nu dinleyen sayısız insan, tesiri altında kalmış ve Müslüman olmuşlardır.Mü’minin hayatında Kur’anın bambaşka bir yeri vardır.Doğumdan ölüme, her duamızda, her ibadetimizde Kur’an vardır.Mesela namazlarımızda Kur’an yerine ne yakıştırabiliriz?
Kur’an okuyan, zikredenlerin en faziletlisi, mükafatı da mükafatların en üstünüdür. Dünya üzerinde okununca sevap kazanılan Kur’andan başka bir kitap yoktur. Kur’anı okuyana her harfine karşılık on, yüz hatta mübarek gün ve gecelerde on bin otuz bin sevap verileceği Peygamberimizin hadisleriyle sabittir.
Kur’an , tekrar tekrar okunup dinlendikçe asla usandırmadığı gibi aksine insana zevk ve huzur verir.İnsanın okudukça okuyası gelir.Asırlardan beri bu böyledir, kıyamete kadar da böyle devam edecektir.Beş vakit namazımızda günde kırk defa Fatiha’yı okuyoruz. Kur’anın tekrarının bıkkınlık verdiğini söyleyen bir kimseye rastlamadık. Bir makale, bir şiir, türkü, şarkı, gazel ne kadar güzel olursa olsun birkaç kere okununca insanı usandırır. Nice güzel şarkılar türküler edebi eserler unutulup gitmiştir.
Hz. Muhammed’in (s.a.v) en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerimle münasebet çok önemlidir.
Hayatımızda Kur’an’ın ne kadar yer aldığına bakmalı, Kur’an karşısındaki seviyemizi tespit etmeliyiz. Bulunduğumuz seviyeden daha yukarıya çıkmaya çalışmalıyız. Hiç okumayan veya kekeleyerek okuyanlar, daha düzgün ve tecvid kurallarına uygun olarak okumaya gayret etmeli, Kur’an bilgimizi devamlı artırmalıyız.
Ölüm döşeğindeki bir hasta başucunda okunan Kur’an’ı huzur içinde dinler. Böyle bir hastaya hangi kitap okunursa okunsun huzur içinde dinlediği görülmemiştir.Kabir ziyaretinde Kur’an okuyup sevabını ölülerimize gönderiyor,bağışlanmaları için dua ediyoruz.Kur’an’dan başka neyi duamıza vesile kılabiliriz ki? Dine, Kur’ana lakayt kalanların bile başka bir edebi eserle ölmüşlerini andıklarına cenazelerini gömdüklerine şahit olmadık.
“Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.” (Fatır sur:29)
Her cihazın bir “kullanma kılavuzu” vardır. İnsanın tarifnamesi de Kur’andır, İslamdır. Kur’ana uymayan insan arıza yapar, İslam dışı her sapkınlık, her kötü huy ve davranış bir arızadır. Bunun sonu da huzursuzluk ve kargaşadır.
Bugün İslam âlemi; zulüm, adaletsizlik, yoksulluk, sefalet, siyasi çatışmalar, yolsuzluk, ekonomik kriz, anarşi, uzlaşmazlıklar gibi toplumların çöküşüne sebep olan ne kadar çarpıklık varsa, Kur’anın yaşantılara yansıtılamamasındandır.
Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurur: “İçerisinde Kur’andan biraz bir şey bulunmayan kimse harap olmuş ev gibidir.”
Abdullah b.Mesut (R.A): “ İnsan kendini Kur’anla denemelidir. Eğer Kur’anı seviyorsa Allah’ı da sevmiştir. Çünkü bir şeyi çok seven onu çok anar” der.
Peygamberimiz (S.A.V) : “Sizin en hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğretendir.”
“Ümmetimin en şereflileri Kur’anı ezberleyenlerdir.” buyurur.
Okuyunca ve okununca en hayırlı, ezberleyince en eşrefli insan olma fırsatı iyi değerlendirilmelidir. Yüce Rabbimiz Kur’anı hem okumayı hem de ezberlemeyi çok kolaylaştırmıştır. Bu Ümmeti Muhammed’e verilen bir lütuftur. Sekiz veya on yaşlarındaki çocukların Kur’anı kısa zamanda öğrenip okumaya başladıklarını hepimiz görüyoruz. Hiçbir yabancı dilde böyle bir başarı görülmüş değildir.
28 Şubat sürecinden önce beş sınıflı ilkokullardan mezun olup Kur’an kursuna gelen öğrencilerimizin beş veya altı ay içinde Kur’anı tecvid kurallarına göre öğrenip, camilerimizde mukabele okumaları ve iki yıl içinde de tam olarak ezberleyebilmeleri aklın ötesinde bir olaydır.
Kur’andan başka bir kitabın hafızı olduğunu hiç duydunuz mu? Diğer İslam ülkeleri hariç, ülkemizde 2010 yılına kadar Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan “Hafızlık Belgesi” alanların sayısı doksan bin (90000)dir.
Konunun fıkhi durumu da şöyledir; Kur’anı ezberlemek (hıfzetmek) Muhammed Ümmetine Farz-ı Kifayedir. Namaz caiz olacak kadar ezberlenmesi ise her müslümana Farz-ı Ayndır.
Kalplerin hayırlısı Kur’anı hıfzeden, dillerin hayırlısı O’nu okuyan, evlerin hayırlısı O’na mesken olandır. Kur’an sebebiyle -emir ve yasaklarına uymak koşuluyla- Muhammed Ümmeti en hayırlı ümmet olmuştur.
Peygamberimiz (S.A.V) : “Kıyamet günü Kur’anın şefaat ettiği kimse kurtulur. Çünkü O’nun şefaati cehenneme girmeye manidir.” buyurur.
“Doğrusu Kur’an sana ve kavmine bir öğüttür, ileride O’ndan sorumlu tutulacaksın.” (Zuhruf sur:44)
Her asırda gücün her çeşidi ellerinde olan nice Kur’an düşmanları Kur’anı gözden düşürmek, insan ve toplum hayatından çıkarmak için çok uğraştı ama hiçbir münkir muvaffak olamadı, olamayacak da.
Hz. Peygamber (S.A.V), kavminin kötülerinden çok eziyet çekti. Gönlü incindi. Sihirbazlıkla, mecnunlukla itham edildi. “Kur’anı Muhammed kendi uydurdu. İstesek biz de böyle bir eser getiririz.” dediler. Lâkin Kur’ana veya en küçük suresine denk olabilecek bir eser getirmeleri çağrısı karşısında da şaşkınlığa ve acze düştüler. Kur’anın insan gücünün üstünde bir kelam olduğunu itiraf ettiler.
En meşhur şairler, edebiyatçılar, hatipler, filozoflar içinden “İşte ben Kur’ana denk bir eser meydana getiriyorum .” diyebilen çıkmamıştır.
Kur’anın üstünlüğünü ve şanını kabul edenler de Kur’anın Hz. Muhammed’e indirilmesini kıskandılar. “ Madem bu Kur’an (aristokrat sınıfından) bir büyük insana indirilseydi ya” dediler.
Şanı yüce Kur’an günümüze, elimize kolayca gelivermedi.
Hafız sahabiler tarafından ezberlenerek, ağaç kabuğu, taş parçaları, kürek kemiklerine yazılarak muhafaza edildi. Mushaf haline getirildi, çoğaltıldı. Sureleri, ayetleri tertip edildi. Yanlış okumayı önlemek için nokta ve harekeler konuldu. Sonra, cümle ve cümleciklerin başlangıç ve bitiş yerlerini belirten secavend adı verilen işaretler eklendi.
“And olsun, biz Kur’anı zikir-ezberlemek ve düşünmek için kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı?”(Kamer sur:17)
Bir yabancı dil veya ek ders almak için aylarca, yıllarca kurslara, dershanelere gidiliyor, paralar dökülüyor da, hiçbir masraf gerektirmeyen Allah Kelamını öğren(e)memenin mazereti olur mu?
Allah(c.c) gönül gözümüzü açsın ve bizi Kur’an nuruyla aydınlatsın.