Başlığa bakarak “Kötümserlik hastalığı da neymiş?” demeyin. Toplumda her çeşit hastalık olur da ‘kötümserlik hastalığı olmaz mı? Maalesef böyle bir hastalık var ve tedavisi de birkaç kutu ilaç alıp bir süre dinlenmekle geçecek cinslerden değil, müzmin…
Etrafınıza bakın, konuşanların ilk cümlelerine kulak verin, birçok yerde her şeye kötümser baktığı halde kendini böyle bir hastalığa yakalanmamış gören mebzul miktarda örnekle karşılaşacaksınız.
Bunlardan birine bu sabah rastladım.
Caddeye cıkmış, hastaneye doğru yürüyorum. Kaldırımlarda görme engelli vatandaşlar için yapılmış sarı renkli şeritleri görmüşsünüzdür. Bu kardeşlerimiz için bir kolaylık sağlıyor ki yapılmış. İki gündür aralıklarla yağan yağmurla ıslak kaldırımlarda tam da bu şerit üzerinde yürüdüğümün farkına ardımdan gelen bir adamın bana duyurmak için sarfettiğini düşündüğüm şu cümlesiyle vardım: “Batıyı taklit ederek bu şeritleri yaptılar; ama ben bir gün dahi bu şerit üzeride yürüyen bir kör görmedim.”
Sabah sekiz otuz suları. Kim bu adam, bana mı söylüyor? diye başımı çevirdim; iyi giyimli, gözlüklü, yaşı elli elli beş civarını gösteren bu rahat tavırlı başkent memuru bu saatte, yürüyüş temposundaki yavaşlığa bakılırsa yakınlardaki kamu kurumlarından birinde görevli bir yönetici filan olabilirdi. Bir şey demedim. Oysa ben, birkaç aydır buralardaydım ve yolun tam karşısında üst geçidin yanındaki durakta beklerken ellerindeki özel bastonlarla bu şeridi takip ederek yürüyen bu insanları görmüştüm. O görmemiş olamazdı. “Var bunlar, ben ara sıra görüyorum.” desem mi diye düşünürken gazete alacağım büfeye gelmiştim. Adam da ağır adımlarla geçip gitti. Gitti; ama ihtimal, gördüğü herkese içindeki virüsü bulaştırmak isteyen bu rahat tavırlı kibirli adama ani bir mukabelede bulunarak münasip bir söz söylemediğim için bana da sabah sabah ‘Hasbünallah’ demek kaldı.
Gazeteyi aldım. İlk sayfada Başbakanın önceki gün yaptığı konuşmalardan bir cümlenin başlık olarak kullanıldığı habere kaydı gözüm. Başlıktaki sözü o konuşmasında kullanmış Başbakan.Yeni açıklanan ‘Demokratikleşme Paketi’ bağlamında ülkemizdeki muhalefetin değişmez tavrını eleştiri sadedinde söylediği anlaşılıyor.
Haberdeki cümlede geçen ‘kötümserlik hastalığı’ tanımlamasının engelli vatandaşların şehrin kaldırımlarında daha rahat yürümeleri için yapılan sarı renkli şeridin lüzumsuzluğunu bana duyurmaya çalışan adamın üstünde, lacivert takımından daha iyi durduğunu düşündüm. Kötümserlik hastalığı bana göre tam da buydu işte! Sonra, bir sabah ilk derse gitmeye hazırlanırken öğretmenler odasına bir hışımla dalıp “Bu partiye oy verenler ermeni arkadaş!” haykırışıyla sabahın sükunetini katleden meslektaşımı hatırladım. Gerçekten bir hastalık olabilirdi kötümserlik. Araştırdım. Nitekim internette bu konuda birçok çalışma olduğunu gördüm.
Bunlardan biri, Yaşam Televizyonu’nda birkaç yıl önce yayımlanmış Pew Araştırma Enstitüsü adlı bir kuruluşun yaptığı bir araştırmaydı. Araştırmada bu bağlamda gerçekten ilgi çekici tespitler vardı:
“Kimseye güvenmeyen, her sözün, her şeyin arkasında gizli, çıkarcı bir maksat arayan bir zihniyetin sağlığa zararlı olup olmadığını araştıran bilim adamları şu sonuca ulaşmışlar: Kötümserlik öldürüyor, iyimserlik ömrü uzatıyor. Kötümserlik, şüphecilik, husumet dolu olmak, insan vücudunda bir dizi değişikliklere yol açıp kalbi yoruyor, damarları yaşlandırıyor ve hayatı kısaltıyor.”
Aynı araştırmada çeşitli ülkelerin insanlarına sorulan "Ülkenizin gidişi hakkında iyimser misiniz" sorusuna verilen cevaplara göre en iyimser insanların yaşadığı ülkenin Çin, ardından Hindistan ve Kanada’nın geldiği; Türkiye'de bu soruyu yanıtlayan yüz kişiden sadece 22'sinin ülkenin gidişatının iyi olduğunu söylediği; "Sizden sonraki kuşaklar için koşullar daha iyi olacak mı" sorusuna 3 kişiden yalnızca birinin "evet" dediği; "Kendi halinizden memnun musunuz" sorusuna, 4 kişiden birinin olumlu cevap verdiği belirtildikten sonra bunların, iyimser bir toplumun göstergesi olmadığı, kalp sağlığını korumanın yolunun yalnızca sağlıklı beslenip spor yapmaktan, geçmediği, hayata bakış açımızı karamsarlıktan, kötümserlikten, şüphecilikten uzaklaştırmanın, tansiyonumuzu normal sınırlarda tutmak kadar önemli olduğu yargılarına ulaşılıyor.
14 Temmuz 2010’da Hürriyet’te Prof. Dr. Osman Müftüoğlu imzasıyla yayımlanan ‘Kötümserlik Hasta Ediyor’ başlıklı bir makalede de vardı benzer görüşler. Hoca, “Kötümserlik -özellikle aşırısı- sağlık için çok ama çok önemli bir dezavantaj. Çünkü “kötümserlik insanları daha çok hasta ediyor ve daha erken öldürüyor. “Optimizm”, yani “iyimserlik” veya “olumlu bakış”, “sağlıklı yaşamın” ve “iyi hayat”ın en önemli kavramlarından biri. ” diyor.
Yani…
Her şeye ideolojik bakarak yahut aşık bakışıyla Osman Nihat Akın’ın nihavent şarkısındaki gibi “Yine bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi/ Dil’de yalnız dolaştım hep, gözyaşlarım dinmedi.” yaklaşımını yanlış buluyorum.
Selamların en güzeliyle…