Mübarek bayram geldi, annemi ziyaret edip ak ellerini öpeyim, dedim ve düştüm yollara.
Bizim eve geldim, doğup büyüdüğüm, yürüme ve konuşmayı öğrendiğim köydeki evimize.
Annen taşındı, dediler.
Öyle ya annem taşınmıştı, unutkanlık işte. Hatırlamalıydım hâlbuki.
Babamların mahalleye gitmişti annem, babamdan tam 19 sene sonra.
Hayret etmiştim, annemle babam neden bu kadar sene ayrı kaldılar diye.
Annemlerin mahalleye arabayla gidilmiyor. Yol toz toprak, dikenler, çalılar, ufak tefek taşlar…
Kara Yolları buralara uğramamış nedense…
Hâlbuki Ankara- Konya yolu kaymak gibi. Asfalta su dök, iç.
Kul’u sapağından Konya’ya dönmeyi bile unutmuş, 40 km. Aksaray’a doğru yol almışım. Yol o kadar düzgün ki ırmak gibi akıyor.
Arabaya kapının önüne bırakıp yürüyerek annemlerin mahalleye gittim. İyi ki spor ayakkabımı giymişim. Dikenler, otların kılçıkları önce ayakkabımı, sonra ayaklarımı öptüler.
Vah benim garip anacığım! Demek bu yolları bozuk mahalleye taşındın…
Yol kenarında iğde ağaçları, yeşil selviler, bademler… Çakır dikenleri, gök diken, ayrık otları, kurumuş çimenler…
Annemlerin mahallede evler tek kat. Taş ve toprak evler. Çoğunun bahçesinde badem ağaçları, sedirler, meşe, iğde… Annemin bahçesinde badem, dut, ve üç tane pelit var. Babamınkinde sedir, çam ve badem ağaçları…
Hüseyin Amca’mın bahçesinde aslan ağzı mor çiçekler açmış.
Kör Hüseyin Emmi’nin bahçesi mermer. Oğlu müteahhit, zengin. Babasının bahçesine mermer döşetmiş.
Kimi komşuların bahçesinde otlar bitmiş, sulayan olmamış, solmuş, kurumuş otlar…
Hey gidi dünya!.. Kimine saraylar, mermer köşkler, havuzlu bahçeler, kimine de toprak evler…
İstanbul’da bizim evin önüne 30 katlı gökdelen yaptılar da gökleri göremez olduk, manzaramız kapandı. Hâlbuki önceleri Karadeniz tarafından gelen rahmet yüklü bulutları ibretle seyrederdim. Suyun buhar olması, buharın gökte toplanıp buluta dönüşmesi, pamuk gibi beyaz bulutları dünyamızı gölgelemesi, suya muhtaç yerleri rahmet olup sulaması az şey mi?
Kim suyu bulup yapıp havalandırabilir? Sonra yağmur diye yağdırabilir?
Kurban olduğum Allah’ım, gücün her şeye yeter.
Ankara’nın her tarafı gökdelenlerle dolmuş. İstanbul desen tufan… Her taraf göğü delen binalar… Konya desen öyle…
Annemlerin mahallede evler hâlâ tek katlı…
Kat dediysem lafın gelişi. Kat mat yok, nerdeyse toprakla aynı seviyede.
Annemle bayramlaştık… Babam, Hasan amcam, Hüseyin amcam, Fatma teyzem, Mustafa emmim, Abdurrahman emmim, Halime halam ile de…
Hiçbiri elini uzatmadı. Bu mahallenin töresi değişikmiş. El öpme âdetini kaldırmışlar.
Ah anacığım!.. Eskiden olsaydı…
“Hoş geldin Ali’im!” der boynuma sarılırdın, kucaklaşır, koklaşırdık. Sonra hanay evin salonuna oturur, sohbet ederdik. Bu bayram neden böyle davrandığını anlayamadım. Eskiden olsaydı…
Yârenlik olsun diye dedim ki:
-Ana cumhurbaşkanlığı seçimi var, kime oy vereceksin?
-Oğlum, sen eskiden Yasin-i Şerif’i sesli sesli okurdun. Çok hoşuma giderdi. Bu sefer yolda gelirken sessiz okudun, sesli oku da dinleyeyim.
-Olur, okurum ana! Kara Yolları sizin mahallenin yolunu neden yapmamış ana? Dilekçe verseniz…
-Oğlum, sabah namazlarını cemaatle kılmaya dikkat et, o zaman yaptığın dualar, ruhumu serinletiyor, ferahlıyorum, baban da öyle dedi. Sağken çok Kur’an okurdu, bilirsin. Kur’an’ını mahzun bırakma oğlum.
-Ana, benim Kur’an mealli. Babamınkinde manası yazmıyor da… Gazze yanıyor anacığım, İsrail saldırdı. Binden fazla şehit var, beş bini aşkın yaralı. Yıkılan evler, yanan ocaklar, ölen masum çocuklar, zavallı kadınlar…
-Bizim buralara göç hızlandı. Çoğu da kanlı elbiseleri ile geliyorlar. Ondan mı?
-Yeğenin Mehmet, Armutlu’dan devren mülk yazlık aldı, biz de alsak mı?
-Oğulcuğum, geçen sene adıma kurban kestirmiştin, çok iyi oldu. Evimi ipek halıyla döşediler. Bir sürahi dolusu cennet şerbeti getirdiler, baban, amcaların, halan, teyzen, akrabalar kana kana içtik, çok makbule geçti. Bu sene de unutma, iyi mi?
-Tarlaları bölüşmedik ana, icarıyla evin çatısını yenileteyim mi? Ne dersin?
-Yavrucuğum, geçen sene bir öğrenciye burs vermiştin de bana dua etmişti, okuyanların elinden tutmaya devam et, yavrum.
-Ankara-İstanbul arası yüksek hızlı tren seferleri kondu. 3.5 saatte gidiliyor. Sizin mahallenin yolu bozuk, dilekçe vereyim mi?
-Yavrucuğum, beş vakit namazına dikkat et. Namazdan sonra Fatiha’yı okuyorsun. Bazen aceleyle üç İhlas’ı unutuyorsun. Üç İhlas, Kur’an sevabı kazandırır. Sakın unutma. Hem internet, televizyon, cep telefonu mesajları filan diyerek namaz tespihatını ihmal ediyorsun. Bize gönderdiğin hediye azalıyor, evin ışığı ferini yitiriyor.
-Evi satsak da Alanya’dan bir yazlık mı alsak anacığım? Antakyalı Mehmet var ya… Onun yanında satılık yazlık varmış.
-Siyaset namına dedikoyu terk et. Gıybetten sakın. Kul hakkına riayet et. Buralarda en çok bunların hesabını soruyorlar. Münker ile Nekir’e laf anlatmak çok zor, çok uzun sorguluyorlar.
-Anladım anacığım. En iyisi köydeki eski evi yenileyeyim, her taraf toz toprak. Çatıdaki börtü böcek eski damın toprağını deşiyor, yere toprak indiriyor. Gelinin de böceklerden korkuyor, bilirsin.
-Oğulcuğum; faizden uzak dur. Maaşı Ziraat Bankası’ndan aldık diye bir sürü hesap verdim. Sor sor bitmez. Bankalarda hesabın varsa hemen kapat.
Anneciğimle bu minval üzere sohbet ettik. Bahçesindeki ağaçlarını suladım. Eskiden olsa kendisi sulardı. Ah anacığım!.. Bahçesini sulayamaz olmuş.
Bizim mahallenin gündemi başka, annemlerinki bambaşka.
Annem beni anlamıyor demek geçti içimden, vazgeçtim.
Annem, babamların mahalleye taşınalı iki sene, sekiz ay olmuş. Mezarlıkta geçer akçe namaz, dua, Kur’an, zekât, sadaka, burs, iyilik...
Bu bayram da ellerini öpemedim, cennet kokulu anacığımı çok özledim.
Mezarlıktan boynu bükük, yüreği buruk, gönlüm hüzün dolu ayrıldım.
Mekânın cennet olsun anacığım. Babama, halama, teyzemlere, amcamlara, bütün hısım akrabaya selam söyle…
Tebrik: Okuyucularımızın bayramını tebrik ediyor, Müslümanların birlik ve beraberliğine ve acılarının dinmesine vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.