Adı kurban olan bir bayrama daha yaklaşıyoruz. Kurban İbrahim peygamberin sünneti. Rabbimiz bayramı, anlamına uygun şekilde yakınlaşmamıza, sorumluluk ve kardeşlik bilincimizi geliştirip güçlendirmemize vesile kılsın, kendisine yakınlaşmayı başaranlardan olmayı nasip etsin.
Kurban ibadeti insanoğlunun yeryüzü macerasına çıkışından beri vardır ve eski çağlarda insan kurban edilmesi bir nevi temizlenme aracı olarak görülmüş, ailenin ilk çocuğunun Allah’a ait olduğu ve O’na kurban edilmesi gerektiği eski kavimlerin birçoğunda ortak bir inanış olmuştur. İbrahim peygambere kadar da dünyanın muhtelif yerlerinde değişik biçimlerde ifa edilmiştir. Fenikelilerde, Yunanlılarda, cahiliye dönemi Araplarında ilk çocuklar kurban edilmiş, Mısır’da Nil nehrine atılmıştır.
Rüyasında Allah’a verdiği sözü hatırlatılır İbrahim’e. İbrahim’in sözü bir oğlu olursa onu Rabbi’ne kurban edeceğidir. İbrahim’dir o, Rabbi’ne teslim olanların ilkidir; İsmail’se bir çocuk. İbrahim kendisine güle oynaya eşlik eden kınalı kuzusuna “Oğulcuğum rüyalarımda seni kurban eder görüyorum” deyince bunun ilahi bir emir olduğunu anlayan İsmail’inden beklenmedik bir cevap alır. “Babacığım, sen emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” Netice malum: Baba oğul bu sınavı kazanırlar. Bu olaydan sonra da insanlık tarihinde Allah’a yakınlaşma aracı olarak insanı kurban etme geleneği son bulur.
Mesele her şeyinin Allah’a ait olduğu bilincini her daima diri tutan kulun, Allah’ın lutfu ve keremi ile kazandığı şeylerden sevdiklerini Allah için harcayabilmesidir. Yakınlaşmaya vesile olabilecek adayışlar, adanışlar ve fedakarlıklar manzumesidir. Allah’ın rızası En’am suresinin 162. ayetinde buyrulduğu gibi “De ki: “Benim tüm istek ve arzum, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’a armağan olsun!” diyebilmekte ve sözün gereğini yerine getirebilmektedir.
Mesele bir adayış veya bir adanıştır. Gönülden, tam bir teslimiyetle ve yüreklice. En sevgili olan için fedakarlıktır yerine göre canından ve cananından. ‘Kurban olmak’ deyimini yeri geldikçe bu anlamda kullanmıyor muyuz zaten?
Alahüekber diyen kulun kullukta zirveye yükselişidir kurban. Rabbim Allah dedikten sonra hiçbir otorite karşısında boyun eğmemesi ve İbrahim gibi ateşlere de atılacak olsa güveninde küçücük bir sarsılma olmamasıdır.
Allah’ın arzında “Hepimiz Allah’a aitiz ve dönüşümüz yalnızca O’nadır” idrakiyle yaşayabilme iradesine sahip olan kulun nerede bir zalim ve zulümle karşılaşsa itiraz sesini yükseltebilmesi, zalimlere karşı mazlumun yanında durabilmesidir.
Karşılığını yalnızca Allah’tan umarak verebilmektir kurban. Fakire, yetime, kimi kimsesi kalmamış yaşlılara, yurdundan yuvasından ayrılmak zorunda kalana yaklaşıp el uzatabilmektir kurban; zira Allah’ın kullarına yaklaşmayanın Allah’a yaklaşabilme ihtimali yoktur.
Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in sınavını anlamaktır kurban; zira M. İslamoğlu’nun ifade ettiği gibi onların sınavı anlaşılmadan bu ibadet hakkıyla anlaşılmış olmaz.
Canların ne kadar aziz olduğunu tefekkür ederek Allah’ın kullarına merhamet edebilmektir kurban; zira Allah’ın Merhametlilerin en merhametlisi olduğuna bigane kalınarak O’na yakın olmak imkansızdır.
Sevindirebilmek, gönüllere girebilmektir kurban; zira Allah’ın hoşnutluğu gözetilerek hoşnut edilen her gönül bir Kabe’dir ve her ziyaret O’na biraz daha yakınlaşmak demektir.
Yunus Emre’nin deyişiyle,
“Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz”
Bayramınızı tebrik ediyor, kurbiyetimize vesile olmasını diliyorum.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 01 Ekim 14