Dini duygu insanda doğuştan gelen bir özelliktir. Tarih boyunca dinsiz bir toplum görülmemiştir. Zaman içinde insanlar dini inanç yönünden bilgisiz bırakılmış olsalar da bu haller hep geçici olmuştur. Din insana yön verir, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlar.
Günümüzde insanlar dinini öğrenme hususunda gayret ve çaba içindeler. Din doğru ve sağlıklı olarak öğrenilsin ki insanı Allah’a ulaştırsın. Peki doğru ve sağlam dini bilgileri insanlar nereden öğrenecekler? Diyanet İşleri Başkanlığının, İmam Hatip Okullarının, İlahiyat fakültelerinin hala farkında olamayan insanlar gerçekten şaşkın.
Maalesef efsanelere, menkıbelere, hurafelere dayandırılan din anlayışları türedi. Mahallelerde, hele kadınlar arasında yaygınlaşan “sohbet toplantılarını” bilmeyen yok. Evler dolaşılıyor “sohbete buyurun” . Her taraf irşat ekibi. Dini anlatmada ehil mi, liyakat, diploması, icazeti var mı? Araştıran soran yok. Ehilse liyakati varsa zaten sorun yok. Hizmetler takdir edilir. Bütün mesleklerde okul, diploma, sınav başarısı şartı aranırken din adına nasihat etmek isteyenlerde de bu şartlar sorulmalı. Yoksa eksik bilgilen(dir)menin, yanlışa yönlen(dir)menin vebali çok ağır olur.
Dini eğitim almadığı bilinen bir bayan sohbet toplantıları düzenliyormuş. Durumunu bilenlerin itirazı üzerine kendini şöyle savunmuş.”Boş zamanlarımı meşhur hocaların bantlarını dinleyerek geçiriyorum. Hafızamda biriken bilgileri sohbete gelenlere aktarıyorum. İyi de kulaktan duyma bilgilerle başkaları irşat edilemez ki. Derleme, toplama bilgililerle hoca, vaaz, müftü olunamaz ki.
Kumaşı kesmeyi, elbiseyi dikmeyi bilmeyen insan başkasına terzilik öğretebilir mi? Herkes bir yol tutturmuş gidiyor.
Kalp gözü (basireti) açık olduğunu söyleyerek toplantıda tuhaf hareketler yapanlar. Giyim kuşam üzerinden “Böyle giyinmenin imanı yoktur” deyip diğer Müslümanları islamın dışına çıkaranlar.
Diyanet imamlarının arkasında namaz olmaz diyenler. Din eğitimi ve İmam Hatiplilerin önündeki engellerin kaldırılmasından açıkça rahatsız olanlar. Amcasının dayısının yanına “ nâ mahrem” diye girmeyenler. Hangi partiye niçin oy veril(me)mesi gerektiğini fetvaya dayandıranlar. Ümmet içinde kendini “nur topu” gibi gören “siyaset” mi “asla” deyip de siyasetin tam merkezine oturan din(dar) düşmanlığından sabıkalı zihniyetlere taraftar ve oy toplama zilletine düşenleri zaten gördük. Bir de iyi niyetle tam bilinemeyen yerlere verilen çocuklar başkalaştırılıyor. Çocuklar ailelerinden akrabalarından koparılıyor. Ailelerde mutsuzluklar yaşanıyor, acılar çekiliyor. Belki bilmeden parçalanıyoruz. Birbirimizden soğuyoruz.
Bu mevzuda resmi Kur’an kurslarının, İmam Hatip Okullarının, İlahiyat Fakültelerinin önem ve değerini bir kez daha yâd ediyoruz.
Etrafımızda çeşitli gruplar, ayrı cemaatler, farklı tarikatlar, dernekler var. Elbette farklılıklar olsun ama barış içinde olsun. Farklılıklar kin ve nefrete dönüşmesin. Hepimiz “Muhammed(s.a.v) Ümmeti”ne dahiliz. İsteyen istediği gibi inanıp amel etsin. Elbette herkesin temel bilgi kaynağı KUR’AN ve SÜNNET. Lakin yorumlar farklı olunca söylenenler birbirini tutmuyor. İnsanlar hangisine inansın?
Herkes kendi görüşünün doğruluğunda ısrarcı olunca birlik şuurumuz zayıflıyor, kırgınlıklar çoğalıyor. Dindarlaşalım derken kindarlaşıyoruz. Hele bazı insanlar var ki mensubu olduğu cemaatin veya grubun mükemmel ve kusursuz olduğuna inanmış. Hocalarının veya liderlerinin yanlış yapabileceğini asla kabul etmiyor. Hatalı bir şey görseler bile itirazı kalplerinden bile geçiremiyorlar. Oysa Hz. Ömer bile aklına yatmayan konularda Peygamberimize (s.a.v) itirazda bulunabilmiş. Peygamberimiz (s.a.v) 628 yılında müşriklerle Hudeybiye Antlaşması’nı imzalamıştı. Antlaşmanın bazı maddeleri Müslümanların aleyhine gibi göründüğü için sahabeler çok üzülmüştü. Hz. Ömer ortaya atıldı. Yapılan antlaşmaya itirazlarda bulundu. Peygamberimize(s.av) kendi düşüncelerini sahabelerin hislerini çekinmeden söyledi. Peygamberimiz (s.av) Hz. Ömer’e karşı en ufak bir olumsuz tavır sergilemedi.(Büyük İslam Tarihi.Cilt:1. Sayfa:492)
İnancımıza göre “İsmet” Sıfatı yani “günahtan korunma” sadece peygamberlere mahsustur. Peygamberlerden başkası masum (günahsız) değildir.(İslam İlmihali. Sayfa :48). Hz. Ebubekir halife seçilince mescide geldi. Minbere çıktı ve Cenabı Hakka hamdü senâ ettikten sonra “Ey insanlar, ben size emir oldum.Oysa ben sizin ey hayırlınız değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardım ediniz. Eğer kötülük yaparsam bana doğru yolu gösteriniz..(Halifeler Tarihi Cilt:1 Sayfa:229)
Ashabı Kiramın en faziletlisi olan Hz. Ebubekir’deki tevazuya bakın ki “Ben sizin en faziletliniz değilim.” diyebiliyor.
İnsan hangi cemaate, gruba mensup olmak isterse olsun, lakin boyunu kilosunu unutup da büyüklenenlerden olmasın.
Hem kendisinin hem de önderlerinin mükemmel ve hatasız olduklarına inanmasın. Rabbimiz “Kendinizi, temize çıkarmayın.” buyurur. (Necm Suresi:32)
“Benim yaptığım doğrudur” denilsin, ama “tek doğru benim ki” ısrarında bulunup da diğer dindaşlara “ötekiler” gözüyle bakılmasın. Din adına daha fazla çeşitlenmemize, zıtlaşmamıza, farklılaşmamıza fırsat verilmesin. Rabbim şiddetten, kaostan, fitneden Müslümanları kurtarsın.