“Geçtiğimiz hafta İslam Tarihçisi ve Yazar Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma bir gazeteye verdiği röportajda "AK Parti döneminde Müslümanlar çok daha fazla rahata kavuştular. Seküler ve dünyevi olarak 15 sene önceki İslâmî şuuru kaybettiler dedi...
Maalesef halimiz pür melalimiz bu…
Dünyevileşme (namı diğer “sekülerleşme”), bir hastalık dır. Bunun en güzel örneği de İsrail oğullarıdır…
Rabbimiz onları; soykırımla, yerlerinden, yurtlarından eden Firavun’un zulmünden kurtardı… İlahi rahmet sayesinde suyu geçtiler… Can düşmanları Firavun boğuldu, kendileri kurtuldu ve özgür kaldılar. Allah çölü onlara göl etti. Men ve selva gibi iki büyük nimetler verdi.
Buna karşılık İsrail oğulları ne yaptılar? Allah’a şükür, Hz. Musa’ya teşekkür mü ettiler?
Hayır, hiçbirini yapmadılar. Aksine, “Biz bir çeşit yiyeceğe sabredemeyiz” dediler. Bakla, kabak, mercimek, sarmısak, soğan istediler. Yani, elde ettikleri îmânî özgürlüğün değerini bilmek yerine, ellerinden çıkan sebzelerin derdine yandılar.
Kur’an, onların bu tavrına Hz. Musa’nın verdiği o ibretli cevabı nakleder:“Sizler, bayağı ve sıradan olanı, hayırlı olanla takas etmek mi istiyorsunuz?
Evet, adalet ve tevhidin, özgürlük ve onurun değerini bilmeyip, bakla ve kabak, soğan ve sarımsak isteyenlere söylenecek başka söz yoktur. Her Firavun’un bir Musa’sı vardır. Tabii ki, her Musa’nın da bir Firavun’u. Dün böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.
Allah Resulünün bir hadisi şerifinde “Sizin hakkınızda korktuğum şey fakirlik değildir. Tersine sizin hesabınıza korktuğum şey, tıpkı daha önceki ümmetlere olduğu gibi, dünyanın önünüzde açılması (büyük servetler elde etmeniz) ve arkasından bu alanda birbirlerinizle, o eskiler gibi rekabete girişip onlar gibi kendinizi mahvetmenizdir." buyuruyor. Buhari, Müslim
Tam da bugünü işaret etmiyor mu? Müslümanlar ne için yarışıyorlar? Etrafımız zenginliği aşmış, şatafatı yaşar olmuş… Markalar, gereksiz modelli arabalar, katlar, yatlar şatafatı daha çoğaltma derdinde…
“Nasıl olsa oylarımızda devletin en üst makamını biz seçtik, başbakan biz seçtik baş örtü meselesini hallettik devletimiz fakirlere her türlü yardımı yapıyor, Kuran kursları açık, İmam hatipler açık, Camiler açık, her türlü nimet var yediğin önünde yemediğin arkanda…
Eyvallah ancak uyuşturucu yaşı ilkokula inmiş, zina suç olmaktan çıkarılmış, küçücük çocuklar sermaye olarak kullanılır olmuş, aile mefhumu diye bir şey kalmamış, toplum olarak helak olan kavimlerin tüm özellikleri “ Allaha karşı şirk koşma, küfür, livata, zina, faiz, zulüm, cahiliye, azgınlık tuğyan …” etrafınızda kol geziyor…
Toplumda iyiliği hayra, hakkı, adaleti, furkanı yaymak adına ne yapıyoruz?
Rabbimizin “Elhakümüt tekasür; çoğaltma tutkusu sizi oyaladı durdu”. Ayeti ile uyardığı Servet tutkusunu modern zamanların en yaygın hastalığı olan çoğalma ve güç tutkusudur.
Pekâlâ, İnsanı kim durduracak? İnsana kim sınır koyacak Bu tutku insanı; her şeyi sahiplenme ve gerisini düşünmeme durumuna götürüyor Nedense gözü açlar hep karnı toklardan çıkıyor… 13 yıldır ekonomik olarak belirli noktaya gelen Müslümanların çoğaltma tutkusu, güç tutkusu kaybettiğimiz toplumsal değerlerin azaldığının farkındalar mı?
Bu tutkuya esir olan, sürekli biriktirir ve yığar. Büyük, daha büyük, en büyük nereye kadar? Sonunda yığdıklarının altında ezilerek kendini kaybeder ve varoluş amacını yitirir. Çağların, uygarlıkların, devirlerin ve dönemlerin değişmesiyle değişmeyen insanın temel zaafıdır bunlar…
Sözün özü…
İslamcılarımız, dindarlarımız, cemaat ve grupları yukarıda belirttiğim meseleler üzerinde maalesef başarılı olamamıştır… Hâlbuki çözüm yolları Kur’an ve Sünnet’te belirlenmiştir… Kur’an ve sünnetten uzaklaştığımız ölçüde çözümsüzlük ve bozulma da aynı hızla hepimize sirayet etmiştir… Etmeye de devam edecektir…
Ve kimse politik kaygıları ve hırslarının esiri olup bu nahoş gelişmeyi makul gösterme gayretine düşmesin…
Ve kimse yerel mülahazalara takılıp içimi acıtan bu gerçeği görmemezlikten gelmesin… Kulp takmasın…
İçim yanıyor… Canım acıyor…
Yazık… Günah…