Matarama Kan Doldu romanımı yazarken 6. Alay 2. Bölük kumandanı Diyarbakırlı Hasan Fehmi Yüzbaşı’nın Kanlısırt’ta gösterdiği kahramanlık göğsümü kabarttı. İri gövdeli yüzbaşı sipere yatmıyor, nasıl olsa hücum sırasında gene kalkacağım diyerek lüzum görmüyordu. Şu satırlar Matarama Kan Doldu’dan…
“Top ateşinden korumak için bölüğü siperlere çekmişti, tepeyi geri almak için bölüğün önüne düştü ve karşı hücumu başlattı. Savaşın en şiddetli anında iki yerinden yaralandı ve bir ağacın dibine çöktü. Askerleri kendisini çok seviyorlardı. Hemen komutanlarının etrafını aldılar, üzgündüler. Savaş devam ediyordu. Yüzbaşı hafifçe doğruldu ve askerlere:
-Çocuklar, benimle uğraşacak zaman değil, düşmana yumruk vurma zamanıdır. Kuvvetli bir hücum yapın da bölüğümüzün zaferini göreyim, ta ki gözüm açık gitmesin.
Sonra derin bir nefes aldı ve var gücüyle haykırdı: “Haydi aslanlarım!..”
Tam ayağa kalkıyordu ki uğursuz bir mermi gelip kalbine saplandı, yüzbaşı yere serildi. Sol bacağı kopmuş, ayağında ve göğsünde kan çiçekleri açmıştı, ağzından yanağına doğru kanlar sızdı. Yanağı soldu, siyah gözlerini yukarılara dikti. Dudakları son defa kıpırdadı. Yüzbaşı şahadet rütbesine kavuştu.”
Ohrili Yüzbaşı Kemal, 19 Mayıs 1915’te Arıburnu’nda 2. Tümen’e mensup 10 bin asker şehit ve gazi olunca düşman ile ateşkes görüşmelerini yürüttü. Yzb. Auberi Herbert ile yaptığı görüşmeler sonunda 4 saat ateş kesildi ve şehitler ebedî istirahatgâhlarına uğurlandı, yaralılar sargı yerine alındı, siperler boşaltıldı.
Medenî İngilizler, Arıburnu’nda savaş suçu olmasına rağmen zehirli gaz kullanmış, Mehmetçik hiç kurşun yarası olmamasına rağmen şehit düşmüş, cesetleri morarmıştı.
“Ohrili Yzb. Kemal ve Auberi Herbert’e düzlüğü geçip kekik kokulu küçük bir vadiden tepeye tırmanıyorlardı. Çalılar, çiçekler arasından yürüdüler. Yamaçlarda binlerce Mehmetçik yatıyordu. Manzara tarif edilir gibi değildi. Gökyüzü kül rengi bulutlarla kaplıydı, sema ağlıyordu. Kızılay’a mensup bir er, subaylara antiseptik pamuk verdi. Yzb. Kemal, bu korkunç manzaraya baktı, baktı. Herbert’e döndü:
“Bu yiğit harmanı karşısında en kibar insan bile vahşiliğini hisseder ve en taş yürekli adam bile ağlar.”
Vahşetin boyutlarını görünce Herbert’in nutku tutuldu. Meslektaşı haklıydı. Vahşet tarif edilir gibi değildi. Bütün bayır ceset doluydu, her metre karede birkaç şehit yatıyordu. Gencecik yiğitler yere serilmiş, yaralarına kara sinekler üşüşmüştü. Kiminin karnı deşilmiş kiminin barsakları dışarı fırlamış kiminin kolu kiminin bacağı kiminin başı kopmuştu. Kan ve ceset kokusu dayanılmaz bir şeydi, havada insanı boğan ölüm kokusu vardı.”
Şafak vakti 3’te başlayan ve saat 11’de biten savaşta 51 subay, 3.369 er şehit, 97 subay, 5.967 er yaralanmıştı. 16. Tümenin 486 askeri kayıptı, toplam zayiat 10.000 civarında idi.
Zehirli gaz kullanma haberi ve bunun savaş suçu olduğu İngiliz Avam Kamerası’nda tartışılırken dönemin Savaş Bakanı Winston Churchil şöyle savunma yapacaktı:
“Zehirli gaz kullanmak bir savaş suçudur, doğru fakat Türkler Müslüman oldukları için insan sayılmazlar.”
Churchil; 15 günde Boğaz’ı geçeceklerini söylemişti. Bir yıl, iki ay, 6 gün Gelibolu’da çakılıp kaldılar ve hezimete uğrayıp çekildiler. Savaş sonunda Churchil bakanlığı kaybetti, yenildiklerini itiraf ederek şöyle dedi:
“Anlamıyor musunuz? Çanakkale’de Türklerle değil, Allah ile savaştık!.. Tabi ki yenildik. Türkler öyle bir savunma yaptılar ki canlarını veriyor ama topraklarından bir karış bile vermiyorlardı.”
Libyalı Mevsuf, Dardanos Bataryası’nda teğmendi ve canı pahasına savunma yapıyordu. Üsteğmen Hasan Hulusi ile birlikte. Üsteğmenin 17 Mart günü bir çocuğu dünyaya gelmişti. Alb. Cevap telefonla üsteğmeni aradı, müjdeyi verdi ve izin olduğunu, gidip eşini ve çocuğunu görebileceğini söyledi.
Üsteğmenin cevabı müthişti:
“Komutanım, vatan bu hâldeyken izine gidemem. Lütfen eşime haber veriniz, kızımın adını Didar koysun…”
Düşman gemileri Boğaz’a girmeğe başladığında yardımcısı Libyalı Mevsuf’a seslendi:
-Osmanlı topçusu, meşhur şöhretini bugün bir defa daha yükseltmek şerefine nail olacak. Ölürsem de gam yemem.
Libyalı Teğmen Mevsuf, şehitlerin mahşer günü Cenab-ı Hakk’ın huzuruna kanlı elbiseleri ile çıkacaklarını düşündü. Yaraları, göz kamaştırıcı bir nişan gibi parlayacak ve herkes onlara gıpta edecekti. Canlarını Allah yolunda feda eden kahramanlar hesap günü hesaba çekilmeyeceklerdi. Komutanına baktı, ışıldayan siyah gözlerle:
-Ölüm kutlu bir davet kumandanım. Silahlarımızın hakkını verdikten sonra şehit olursak kanımız ebedileşecektir.
Boğaz’ı Anadolu tarafından çok iyi gören Dardanos batarya komutanı Ütğm Hasan Hulusi, düşman gemilerinin atış menziline girdiğine hükmetti, gemiler Soğanlıdere karşısına geldikleri zaman ateş emri verdi. Atılan ilk mermi Agamemnon’un güvertesinde patladı.
Üsteğmenin keyfine diyecek yoktu. Elindeki dürbüne gözlerini dayadı. Sevinç gözyaşlarını tutamadı. Ayaklarının üşüdüğünü, ellerinin donduğunu, rüzgârın şiddetle estiğini çoktan unutmuştu, oysa poyraz ortalığı kasıp kavuruyordu. Üsteğmen sevinçle ve gür bir sesle bağırdı:
-Haydi aslanlarım, bir daha… Deniz devi o, bir mermi ile batmaz.
İkinci mermi de gemiyi vurdu.
-Haydi yiğitlerim, bir daha…
Üçüncü mermi geminin güvertesinde patladı ve bacayı yıktı. Karşı taraftaki Soğanlı Bataryası da toplarını Agamemnon’un üzerine toplamıştı. Gemi sarsıldı, titriyordu, dümen kırdı ve yavaş yavaş geri çekilmeye başladı.
Üsteğmen, “Didar” adını verdiği kızını görmeye gitmemişti, daha doğrusu gidememişti üsteğmen. Arkadaşlarını yalnız bırakamazdı. Cephede durum son derece nazikti. Düşman, vatan toprağını tehdit ediyordu. Didar’ını görmeden ezel ve ebet sultanı Hz. Cemal’in “didar”ını görmeye gideceğini hissetmiş olmalıydı.
Karanlık Liman’ın dışında durup bataryalara kan kusturan Queen Elizabeth’ten kopan ateş topu hızla Dardanos Bataryası üstüne düştü, bataryanın altını üstüne getirdi. Üstgn Hasan Hulusi, Tgm Mevsuf ve altı yiğidi cennete uçurdu.
Çanakkale Zaferini, ümmet coğrafyasından kopup gelen Libyalı, Halepli, Ohrili, Diyarbakırlı, Konyalı, Kastamonulu, Bursalı, Afyonlu, Balıkesirli yiğit şehit ve gaziler kazandı. Ümmeti paramparça eden emperyalizm, ırkçılık ve Batıcılık ile yeniden kavgaya tutuşmanın, İslam kardeşliğine yeniden sarılmanın tam zamanı. Kürt-Türk-Arap-Arnavut-Çerkez hep birlikte yeniden kucaklaşmalı. Müslümanlar kardeştir.
Beyin Vitamini: Çanakkale bize zafer kazandıran ruhu tanımak ve anlamak isteyenlere Nesil yayınları arasında çıkan Matarama Kan Doldu romanımı tavsiye ederim. İrtibat: 0212 5513225.