Arş, şafak rengi Seddülbahir’de
Arza değiyor revnak alınlar,
Kabzalarla, kınlarla.
Voltada, zalim adımlar Conkbayırı’nda
Omuzlarda mahşerin alev tozu,
Muzaffer nişanesi bakışlarda,
Ne mümkün Gelibolu’yu kırmak?!
Kınalı perçemlerine on beşlimin
Erişmek ne mümkün?!
Vur mızrabını gözlerindeki şerareye
Vur ki,
Tevhid yansıyacak alevden.
Muzdarip kırıntılar göreceksin,
Şehadet muştuları sezilen alınlardan.
Prangasında parmakların tüfek kabzaları
Kıpırdasa cihan, inmiyor göz kapakları.
Kendine şiâr edinmiş kirpikler,
Milim inmeyecek gece
Şemsi müjdeleyen kandile.
Bombaların cirit attığı bir mahşer,
Alınlar arzda yine bir vakt-i seher.
Avuçluyor hilalin ziyasını gece,
Şehadet var bakışlarda hece hece.
Bir asrın hudutlarında mahfi,
Muamma, bir mumun saye’sinde Gelibolu.
Hangi vakanüvistin harcı ki,
Çanakkale deyince hokka tutmak?
Mihengini oturtamadan yüreğin
Ahkâm kesmek ne mümkün?!
Sığ bir mürekkep katresine sığdırmak,
Ne mümkün Gelibolu’yu?!
Bir şerare var gözlerinde on beşlimin,
Şeme meftun bir pervane misâli.
Tennuresine bürünürcesine
Râm olmak kabzasına ne kudsî!
Ve bir muştu var göklerden
Lerzân ediyor kabzalar, kınlar.
Mıhlanmış arşa bir hilal
Arşınlanır mı Gelibolu, Anafartalar?!