Yaşım ellinin üzerinde…
1960’lı, 70’li, 80’li yıllarda dağlar, Yörük çadırından, deve katarlarından, keçi sürülerinden geçilmezdi.
Dağlar öksüz değildi şimdilerdeki gibi.
Ne yazık ki yanlış politikalar dağları öksüz bıraktı. Şimdi dağlar öksüz Yörüksüz.
Sonuçta yaban hayvanlarının cirit attığı bir ortam meydana getirildi. Eskiden evcil hayvanların özgürce yayıldığı yaylarda; yaban domuzları, çakallar, kurtlar cirit atıyor. Her gün onlarca evcil hayvanı telef ediyorlar.
Neredeyse tek başına dağlarda gezmek mümkün değil artık. Hangi taşın arkasında hangi tehlikenin var olduğunu kestirmek mümkün değil.
Hiçbir yangının zuhur etmediği meşelik alanlarda artık yangınlar da meydana gelmekte. Keçi sürüleri varken ormanları yangınlardan dahi koruma işlevi vardı o sürülerin. Keçinin ormana zarar verdiğini söyleyenler de bu gerçeği gördükler için seslerini kısıyorlar giderek.
Çünkü keçiler; ormanlara nefes aldıran, gübreleyen, taban otlarını temizleyen, ağaçları belli yüksekliklerle yerden yukarıya doğru budayan, temizleyen ve böylelikle yangın belasından kurtaran hayvanlardır.
Devletimiz bu durumu fark etmiş olacak ki, eskiden keçi sürü sahiplerine dağlarda kan kusturan uygulamaları gevşetip, onları teşvik edici tedbirler alıyormuş. Böyle duydum.
Cumhuriyetimizin kurucusu, milletimize liderlik yaparak bu toprakları bizlere emanet eden ceddimize önderlik eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez” diyerek dağların öksüz kalması halinde mağlubiyetimizin de kesin olacağını ne güzel vurgulamıştır…
On yıllardır sürdürülen yanlış politikalarla dağları öksüz bırakan politikaların diğer parçası da köyleri öksüz ve sakinsiz bırakmaktadır.
1980’li yıllarda şehirlere yoğun bir şekilde göç veren köyler neredeyse boşalmış bir vaziyettedir. Şimdilerde emeklilik haklarını kazananların gözleri; doğdukları, her taşında, her karış toprağında izleri bulunanköylerine geri dönme arzusu içindeler. Gelin görün ki bu defa da karşılarına “mevzuat efendi” denen, insanların ellerini kollarını bağlayıp ayaklarına pranga vuran kurallar çıkmaktadır.
Devletimizin, insan yığınları haline gelen şehirleri tenhalaştırma çalışmaları yaparak, köye dönüşü teşvik edecekleri yere, iki odalı bir kulübe yapmak isteyenlerin başına Demokles’in Kılıcı gibi dikilmesi hiç doğru bir politika değildir.
Devlet köye dönme arzusunda olanları teşvik edecek projeler geliştirmelidir. Hatta o toprakları, o köyleri doldurmak, eski hareketliliği kazandırmak, organik hayatı yeniden hayata geçirmek, şehirlere nefes aldırmak amacıyla değil ev yapmak isteyenlerden proje bedeli, imar bedeli, emlak bedeli almak, üstelik bu hizmetleri bilaücret temin etmeli, onlara bedava evler, arsalar tahsis etmelidir.
Böyle yapılması halinde ülke kalkınmamızın, vatanımız sağlıklı nesillerle doldurmanın kapısını açmış olacaktır. Dolaylı da olsa geleceğe yatırım yapmış olacaktır.
Bu tekliflerimizin geniş kitlelere duyurulması, yetkililere ulaştırılmasını temin için herkesin duyarlı davranması elzemdir.
Ben bir hayalimi ama gerçekleşmesi mümkün olan bir hayalimi yazdım, okumak, yorumlamak sizlere kalmış.
Saygıyla…