Şehit Komiser Yardımcısı Muhsin Kiremitçi’nin babası Hüseyin Hoca kahraman şehidi anlattı:
“SEN BATMAN’DAN DÖNERİN BEN ANKARA’NIN GÖBEĞİNDE ŞEHİT OLURUM”
Şehit Muhsin Kiremitçi’nin babası Hüseyin Hoca’yı Seydişehir’deki tek katlı, mütevazı evinde ziyaret ettim. Evin duvarına kocaman ay-yıldızlı bayrağımızı asmış. Bir ikindi üzeri beni kapının önünde karşıladı. Yıllarca Dört Yol Camii’nde imamlık yapmış olan hoca hafif tombul ve nur yüzlü; saçına ve sakalına nurlar yağmış.
-Hoş geldin, dedi. Hocam, ben seni tanıyorum, kitaplarının hepsini aldım hatta Kredi ve Yurtlar Kurumu yurdu öğrencilerine bir takım hediye ettim diyerek iltifat etti.
Memnun ve mahcup oldum. Evin misafir odasına alındım. İlim ve irfan sahibi Hüseyin Hoca’dan Şehit Muhsin’i ve 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını anlatmasını istirham ettim.
Hüzünlendi, koltuğa iyice yerleşti ve anlatmaya başladı:
“Muhsin beş evladımın üçüncüsü, 17 yıllık polisti, komiser yardımcısı olarak sadece bir gün çalıştı. Tekirdağ, Gümüşhane, Isparta’da görev yaptı fakat Tekirdağ ve Isparta’da iken devamlı Kobani, Siirt, Batman, Şırnak ve Cizre’ye gönderildi. Cizre’de 35 PKK’lı hain imha edildiğinde oradaydı. Osman Baydemir, Allah’ınızı, peygamberinizi, dininizi seviyorsanız bunların kurtarın diye yalvardığı zaman teröristleri hendeklere gömerek şehirleri temizleyen yiğitlerin arasındaydı. Beş evladımın en yumuşağı ve en itaatkârıydı. Şehit düştüğü zaman eşi hamileydi, torunum Gökçe şu anda 11 aylık, Muhsin’imin hatırası.
-Tayini Ankara’ya ne zaman çıkmıştı?
-Ramazanın sonunda. Meyil izni kullandı, Ankara’ya taşındı. Komiser yardımcılığını kazanmıştı, sadece bir gün komiser yardımcılığı yaptı. Saat 19.30’da evine dönmüş, 22.30’da tekrar göreve çağrılmış. İşini iyi yapma ve yükselme tutkusu vardı. Polis Akademisi’ni bitirdikten sonra dört yıllık işletme fakültesi okudu, komiserlik sınavını kazandı. Konya milletvekili Harun Tüfekçi, Muhsin’i koruma olarak yanına almak istedi. Muhsin de evet dedi fakat komiserlik sınavını kazanınca kurumundan izin çıkmadı. Özel Harekât Daire Başkanlığı’nda göreve devam etti.
Bayramı burada geçirdi, Isparta’dan bir arkadaşı ziyarete gelmişti. Sohbet sırasında dedi ki:
-Devrem, tayinim Batman’a çıktı, sen Ankara’ya gidiyorsun.
Muhsin’im kaderini görmüş gibi şöyle dedi:
-Sen Batman’dan çıkar gelirsin, ben Ankara’nın göbeğinde şehit olurum.
Bu konuşmadan 10 gün sonra şehit oldu. Demek ki Rabbim gönlüne ilham etmiş.”
Sesi titremeye başladı, Hüseyin amca iç çekti, yüzünü hüzün bulutları kapladı, gözleri nemlendi, eliyle ela gözlerini kuruladı. Odada hüzün meltemi esti. Bir süre sustuk.
Sonra tekrar anlatmaya başladı.
“O akşam Bursa’dan gelen ablam ile teyzemin kızını ziyarete gitmiştik. Saat 22.30 civarında yeğenim aradı, dayı darbe var, dedi.
-Haydi lan, ne darbesi! Cesaret edemezler!
-Televizyonu aç da bak.
Açıp baktık ki TRT’de darbe bildirisi okunuyor. Gaziantep Üniversitesi’nde hukukçu büyük oğlum Mehmet aradı. Kalçamdan ameliyatı olacağım, hastaneden gün almış, bana refakatçilik yapacak. Gece 23’te darbe haberini almış, aradı. Darbeden haberdar olup olmadığımızı sordu.
-Var, dedim.
Burada mobilyacı yeğenlerim var, aradılar. “Dayı, darbe var, organize olalım, sokağa çıkalım.” dediler. Cumhurbaşkanımız da millet meydanlara çağırınca bayrağı aldık, yürüdük. Eşim, kardeşim, eniştem, yeğenler… Millet sokaklara döküldü. Saat 3.30’a kadar caddelerde, Demokrasi Meydanı’nda, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diyerek darbecilere meydan okuduk.
Meğer yavrum, 0.33’te vurulmuş. Aslan-3 kotlu F 16’dan atılan GBU-10 bombası Gölbaşı Özel Harekât Daire Başkanlığı binası önünde görev dağılımı için toplanan polislerin üzerinde patlamış. Oraya iki bomba atmışlar. Önce Polis Özel Harekât’ta hareketlilik var deyip 23.18’de Özel Harekât Havacılık Daire Başkanlığını bombalamışlar. 7 yiğit şehit olmuş, 5 kahraman polisimiz gazi.
Sonra saat 0.33’te polislerin görev dağılımı için bahçeye çıkması üzerine ikinci bombayı savurmuşlar, 44 yiğit şehit düşmüş, 36 kahramanımız gazi. Muhsin’im ikinci bombada şehit düşmüş. İçerden bir şerefsiz ihbar etmiş olmalı.
Isparta’dan bir arkadaşı bomba atılırken Muhsin’i aramış. Muhsin telefonu açmış ama cevap verememiş, o sırada arkadaşlarına emir veriyormuş, sesini duymuş:
“Çelik yeleklerinizi giyin!”
Arkadaşı, Muhsin işin yoğun, biz seni sonra ararız deyip kapatmış.
Biz burada sabah namazına kadar sokakta protestolar yaptık. Sabah namazını kılıp yattım. Saat 8-9’a kadar uyumuşum. Sabahleyin komşunun tarlasına patates ilaçlamaya gittik. Saat 11’de ilaçlama bitti. Komşunun iki oğlu arka arkaya geldiler. Fabrikada 60 yakın işçileri var, başlarını kaşıyacak zamanları yok. İkisi birden bana doğru gelince başımdan aşağı kaynar sular döküldü, yüreğim yandı.
Hanım ağlamaya bağladı.
-Muhsin’e bir şey mi oldu? Niye ağlıyorsun, dedim.
-Yok bir şey…
Yarım saat sonra teyzemin oğlu, Bakan Yardımcısı Harun Tüfekçi çıkageldi. O gelince durumu anladım. Göz yaşlarımı tutamadım. Harun Bey bir liste gösterdi, Muhsin yaralıların içinde, dedi.
Listeye baktım, Muhsin Kiremitçi 242 numara. İsmin karşısında soru işareti var. Gölbaşı Devlet Hastanesi’ne giriş yaptığı belirtilmiş. Oradan nereye götürüldüğü belli değil.
Harun Bey aslında şehit olduğunu biliyormuş ama haberi bize alıştıra alıştıra verdi:
“Abi, Muhsin özle harekâtçı, kendini savunmuştur, hafif yaralanmıştır… Yine de kendimizi hazırlayalım, şehit düşmüş de olabilir.”
Eve geldik. Duyan gelmeye başladı. Evin önü kalabalıklaştı. Çocuklar Ankara’dan aradılar. Büyük oğlum Mehmet dedi ki:
“Baba, burada 30-40 kişinin cesedi var, DNA testi için senin gelmen lazım.”
Apar topar yola düştük. Ankara’ya ulaştım, orada da Muhsin’in Ankara’daki arkadaşları bizi karşıladılar. Hastaneleri aramaya başladık. Bütün hastaneleri taradık, Muhsin yok.
DNA testi bekleyen cesetler gördük. Hepsi yanmış, helyum gazı atmışlar. Yanan bedenler, paramparça vücutlar, kavanozlar içine konmuş vücut organları... Kimlikleri DNA testi ile belirlendi.
-Kandil’e atılan ve kayaları delip mağaralardaki teröristleri etkisiz hâle getiren bombalar atılmış diye okudum.
-Aynen… Adli Tıp’ta kan verdim, DNA testi yapıldı.
Sohbet sırasında şehit komiserin abisi Mehmet ve küçük kardeşi Muhammed odaya gelmişlerdi. Hastanede olup bitenleri anlatmak için Mehmet Bey söze girdi:
“Keçiören’deki Adli Tıp Kurumu çok kalabalıktı, âdeta mahşer yeri. Şehit yakınlarını tek tek alıyorlar. Branda çekilmiş bir kısım gösterdiler. Otopsiye girmeden önce ceset oraya geliyor. Farklı hastanelerden ceset gelmiş, birçoğunun kimliği belli değil. Et Balık Kurumu’nun soğutucu kamyonlarıyla getirilen cesetler var. Brandaların içindeki cesetlere baktık. Orada çalışan teyze oğlumuz Harun Bayar var. O, bir özel harekât polisine Muhsin’in fotoğrafını gösterdi, aradığımızı söyledi.
“Ben bunu bir yerde gördüm.” deyip nerede gördüğünü hatırlamaya çalıştı özel harekâtçı. Sonra Zübeyde Hanım Kadın Doğum Hastanesi’nde gördüğünü söyledi. Oraya gittik. Arka tarafta birkaç ceset var, dediler, onlara baktım ve kardeşimi teşhis ettim.
-Yüzünde yanma var mıydı?
-Yok. Bedeni tanınabilecek vaziyetteydi. Bazı şehitlerin yanlış adreslere teslim edildiğini, bu sebeple mezarların açıldığını duyduk. DNA testi yapılmadan kardeşimi alıp gidersek mezarının açılması gibi bir tatsız bir olayla karşılaşabiliriz diye babamı çağırdık ve DNA testi yaptırdık.
Hüseyin Amca tekrar söze girdi:
-İkindi vakti Muhsin’i teslim aldım. Üç buçuk gün sonra.
“Cenazeyi kendim yıkadım. Sol tarafında ve sırtında yaralar vardı. Kolundan et parçası kopmuş. Bedeninde ince ince şarapnel parçalarının izleri. Ceset tertemizdi.
Mehmet Bey söze girdi:
-Biz paramparça bekliyorduk. Gaziantep şehitlerine baktık, paramparça şehitler gördük. Mesela bir şehit sadece bıyığından teşhis edildi. Muhsin’i sağlam olarak bulduk.
-Birçok şehit önceden şehit olacağını söylemiş diyerek hayretimi dile getirdim.
Hüseyin Hoca, Şehit Muhsin’in bir kerametini daha söyleyiverdi:
-Baba, benim çocuklarımı sen eğiteceksin, demişti.
Ben eğitim metodumu beğeniyor da ondan söylüyor sandım. Meğer şehit olacağını hissetmiş, çocuğunun bize kalacağını ima etmiş.
Cizre’de 75 gün operasyona katıldı. Orada bir şişe su ile üç-dört gün idare ettiklerini anlatmıştı. Hem abdest alıyor hem içiyor hem taharetleniyor. Barış sürecinde hainler, şehirleri ele geçirmiş, binalar arası geçitler yapmışlar. Tünellerde çekilmiş fotoğrafları var. Orada şehit olmadı, devre arkadaşına söylediği şekilde Ankara’nın göbeğinde vuruldu. Cenazesine binlerce insan katıldı, şehitlere yakışır bir şan ve şerefle ebedî âleme uğurladık.