Millet ve memleket bahis konusu olduğu zaman ben tarafım arkadaş! Bir savaşa girmişiz, askerlerimiz, canlarımız her türlü tehlikeye göğüs gererek sınırlarımıza kadar gelen terör görünümü verilmiş, arkalarında yedi düvelin olduğu işgal kuvvetlerine karşı kıyasıya bir mücadele yürütüyor. Yurdun her yerinden Afrin’e sevkiyat görüntüleri izliyoruz.
Darbelerle kaç defa yolu kesilmiş, enerjisi heba edilmiş, içimize yerleştirdikleri ajanlarıyla her türlü alçaklığa maruz kalmış milletimiz 15 Temmuz ihanetinden sonra hedefin son kale Türkiye’mizi parçalamak olduğunu ne yazık ki geç fark ederek iç ve dış düşmanlarımıza karşı meşru müdafaa refleksiyle hareket etmeye başladı. Bekamıza yönelik tehditleri yerinde bertaraf etme mücadelesiydi bu.
Bu nedenle terör operasyonlarına giden Mehmetlerimiz ‘düğüne’ gittiklerini söyleyebilecek bir moral ve motivasyon kazanmış durumdalar. Milletimizin desteği ve duasını alan güvenlik güçlerimizin cesaretine, şevkine hayran olmamak elde değil. Milyonlarca insanımız görev verilmesi halinde hazır olduklarını her halleriyle ifade ediyor. Asker amcaları üşümesin diye atkı ören melek yüzlü çocuklarımızdan koyununu keçisini, ekmeğini aşını sınıra götüren dedelere kadar. ‘Mehmetlerimiz vatan için can vermeye gitmiş, biz de hiç olmazsa kan verelim!’ şuuruyla kan merkezlerine koşan gençlerimizden küçük harçlıklarını Mehmetçik Vakfı’na bağışlayan miniklere kadar Anadolu’muzda büyük bir heyecan yaşandığını gözlemliyoruz.
Haklı davasında milletten ve memleketten yana olmak bunu gerektirir çünkü. Bu nedenle ben tarafım arkadaş! Milletimden ve memleketimden yana tarafım. Dedelerimden duyduğum duayı her zaman ben de düşürmüyorum dilimden: Allah memleketimize ve milletimize zeval vermesin!
İbrahim Tenekeci 24 Şubat Cumartesi günkü yazısında bu durumu yani milletten ve memleketten yana olmayı ‘mecburi istikamet’ addetmiş, düşüncelerini çok hoşuma giden şu sözlerle ifade etmişti: “Türkiye bizim için daima mecburi istikamet olmuştur. “Bir devletimiz olsun, başımızda bulunsun” demek durumundayız. Mensubiyeti olmayanın mahcubiyeti de olmaz. Bunu sürekli görüyoruz.”
Bana ne diyemezsin, tribünde seyirci kalamazsın, profesör de olsan mezhepçilik, meşrepçilik yapamazsın, yan gelip yatamazsın. Sofraya otursan lokmaların boğazında düğümlenir; çünkü gidenlerin her biri ya evlat, ya kardeş yahut bir tarafı mutlaka sana uzanan bir akraba, bir dost yahut komşunun ciğerparesi. Bu nedenle şimdi milletten ve memleketten yana olmak İbrahim Tenekeci’nin ifadesiyle ‘yandaşlık’ değildir. Hem bir baksana ülkemizin gelişip güçlenmemesi için, iç ve dış gailelerle habire kan kaybetmesi için, her fırsatı değerlendiren Siyonist-Haçlı ittifakı yapmış şer odakları Türkiye düşmanlığında birbirlerine düşüyorlar mı? Kendilerinden olmayanları her şeyleri sömürülebilecek varlıklar olarak gördüklerini, aralarındaki ittifaklarını yok ‘etme-sömürme’ merkezli olarak yürüttüklerini şimdi göremiyorsan ne zaman göreceksin?
Ben; sınıfın, sömürünün savaşın olmadığı bir dünya için tarafım. Gücü ve silahı eline alanların masum insanları yerini yurdunu terke zorlanmaması için, ümmetin yetimlerinin gözyaşlarının durması için tarafım.
Benim tarafım Nazım Hikmetin ‘Davet’ şiirinde dile getirdiği gibidir. Milletten ve memleketten yana olmak davetini böyle yapmaktır:
“Dörtnala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim..
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın.
Yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim….”
Milletten ve vatandan yana olmak şimdi var gücümüzle “Vatan sana canım feda!” diyen büyük millet korosuna katılabilmektir. “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sözünden tiksindiği kadar hiçbir şeyden tiksinmediğini söyleyerek çıkardıkları kakafoniyle büyük millet korosunu bastırabileceğini sanan alçaklara aldırmadan…
Milletten ve memleketten yana olmak ezanlarımızdaki şehadetlerin dinin temeli olduğu şuuruyla toplanabilmektir al bayraklar altında.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal 26 Şubat 18