Taziye evindeyiz. Bir masa etrafında yedi sekiz kişi var yok. Daha dün toprağa verdiğimiz müteveffaya dair neredeyse tek söz edilmiyor. Konuşulanlar daha çok sıcak gündemle ilgili. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, Zeytin Dalı Harekâtı ile ilgili gelişmeler, ülkemizin artan enerji açığını kapatmaya yönelik çalışmalar…
Her bahis etrafında beyan edilen görüşler üç beş cümleyi geçmiyor. Mesajların ortak tarafı hepsinin de olumsuz hatta karamsar bir tablonun parçaları olmaları. Dinlemede kalmanın en iyisi olacağını düşündüm; lakin sabretmek o kadar kolay değildi.
Şeker Fabrikalarının satışından sonra artık kimsenin pancar ekmeyeceğini söyledi birisi. Nedenine dair tek soru sorulmayınca aynı kişi bu fabrikalardan birinde uzun süre yönetici olarak bulunurken çok başarılı hizmetleri olan bir başkanın kirli işlerinin hesabını vermemek için siyasete girdiğini belirtince daha fazla dinlemede kalamadım. Yahu dedim biraz insaf! Adamın gerçekten sabit olmuş bir suçu var mı? O ooo dedi, hangi birini söyleyeyim manasına. Havada asılı kaldı bir süre bu ooolar; bir tanesi bile söylenmedi tabi! Düşündüm: Daha düne kadar kooperatifin kongrelerine akın akın giderlerken başarılarını anlata anlata bitiremedikleri bu başkan A partisinden değil de B partisinden seçilmediği için böyle düşünüyor olabilirler miydi? Nitekim böylesi yargısız infazlar memleketimizde olmayacak şeylerden değildi. Şair Baki bile kadrinin ancak ölümünden sonra musalla taşına konulup da karşısında saf saf el bağlanıldığı zaman anlaşılacağını söylemişti ta Kanuni Sultan Süleyman devrinde. Sağlığında Ulu hakan Abdülhamit Han’a ‘Kızıl Sultan’ diyenler darbe ile iktidardan uzaklaştırılışından birkaç yıl sonra itiraf etmişlerdi haksızlık ettiklerini. Adnan Menderes ve Necmettin Erbakan da yaşarlarken hakaret ve aşağılamaların her türlüsüne maruz kalmış, değerleri bu dünyaya veda edip gidişlerinden sonra anlaşılmış insanlardı.
Az sonra terörle mücadele çerçevesinde gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekâtına dair şu ana kadar duymadığım yeni bir iddia ile irkildim. Her konuda nasılsa kesin bilgiye ve hükme(!) ulaşmış olan arkadaşın bu konu çerçevesinde de söyleyecekleri olmaz mıydı? “Afrin’deki tünelleri, kullanılan betonları gördünüz değil mi, işte bu tünellerin çimentosu Konya’dan gönderilmiş!” dedi. Bölgede onlarca üsleri olan Fransızlar çimentoyu oralarda üretemezlerdi sanki. Fabrikaları satarsanız sonucu böyle olur işte! demek istiyordu. Anlıyordum ki adamlar yüksek siyaset akademilerinden filan yüksek derecelerle mezun olmuşlardı. Yeni gelen birileri olmasaydı lafın bir adım ilerisinin Zeytin Dalı Harekâtının 15 Temmuz gibi ‘tiyatro’ olduğu iddialarına varıp dayanacağından korktum.
Kalkarken oldukça cılız bir etkisi olduğunu düşündüğüm şu sözleri söyledim: “Arkadaşlar, memlekette her şey istediğimiz gibi olmasa da tamamen kötümser olmamızı gerektirecek kadar vahim bir tablo da yok, dileriz ki hiç kötülük olmasın. Biraz iyi tarafından bakalım, iyi ve olumlu şeyleri de görelim. Zaten hiç kimse yahut kul yapısı hiçbir şey kusursuz, mükemmel değildir. Biz fert fert ne kadar iyiyiz ona bakalım, önceliğimiz kişisel sorumluluk alanımızda en iyiler olmaya gayret etmek olmalı.”
Sözlerimiz ve eylemlerimizle bu gerçeğin çok uzaklarında yol aldığımızı, yol almak şöyle dursun yerimizde saydığımızı, buz üstünde patinaj ettiğimizi bile söylemek abartılı mı olur, bilmem.
Bu bakımdan kendimizce iyilik gibi gördüğümüz kimi hallerimizin şu ‘iyilik’ fıkrasından çok farklı olmadığını düşünüyorum.
Öğretmen öğrencilerine bir hafta sonu ödevi verir. Tatil dönüşü herkesin bir iyilik yaparak gelmesini ister.
Pazartesi ilk derste kimlerin hangi iyilikleri yapmış olarak geldiklerini öğrenmek üzere sorar: İdris anlat bakalım, sen ne yaptın? Öğretmenim, der İdris, ben bir kadını karşıdan karşıya geçirdim. İdris aferini alır, oturur. Dursun’a yaptığı iyiliği sorar. Dursun, İdris’e yardım ettiğini anlatır. Demek ikiniz de aynı kişiye yardım ettiniz der öğretmen biraz tuhaf bulur bu cevabı. Sıra Temel’e gelmiştir. Temel de Dursun’la beraber İdris’e yardım edip kadını karşıya geçirdiklerini söyleyince öğretmen biraz sıkılmış olarak “Evladım üçünüz de aynı kişiye mi yardım ettiniz?” deyince temelden şu müthiş cevabı alır: “Öğretmenim, kadın karşıya geçmek istemeyince üçümüz bile az kaldık, sen ne diyorsun!”
Yapabileceğimiz bir iyilik yoksa hiç olmazsa kötümser olmayalım, insanlara kötülük etmeyelim.
Aşı Şeref Taşlıova’nın ‘Güzel Görünür’ şiirinin şu güzelim mısralarıyla bitiriyorum:
“Arzu iplik sevgi nakış ördükçe güzel görünür
Gönül gözü ile bakış gördükçe güzel görünür
Zaman ince esen yeldir hayat ağaç günler daldır
Mutluluk uzunca yoldur vardıkça güzel görünür”
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 08.04.18