2018-2019 eğitim-öğretim yılına resmi açıklamalara göre on sekiz milyon öğrenci ve bir milyon öğretmenle merhaba dedik.
Yaz tatilinin ardından caddeler, sokaklar okul bahçeleri yeniden hareketlendi, koridorlar sınıf arkadaşlarını ve öğretmenlerini özleyen öğrencilerle şenlendi, velilerin tatlı telaşı gün boyu dalga dalga hissedildi okul önlerinde gün boyu.
Yeni dönem milletimize, memleketimize hayırlı olsun. Öğrencilerimize zihin açıklığı, öğretmenlerimize başarılar, velilerimize sabırlar diliyorum. Rabbim herkesin emeğini en iyiye, en güzele ve en hayırlı olana tebdil eylesin.
Eğitim basamaklarında on sekiz milyon insan on sekiz milyon âlem demek. Rabbim acılarını göstermesin hiçbirinin, kıymetleri bilinerek her biri yeteneklerine göre olabilecekleri en ideal noktalara taşınabilse ne büyük bir zenginlik ve güç bu on sekiz milyon!
Yavrularımız bizlere Allah’ın lutfettiği emanetler, aslında herkes herkese emanet. En önce ve her şeyden önce bu emanet bilinci konusunda hassasiyet kazanmamız gerektiğini düşünüyorum; çünkü Allah’ın her insanı uygun ortam ve koşullarda uygun eğitimle şekillendirilebilirse harika işler yapabilecek bir potansiyelle yarattığını biliyoruz. Asırlara meydan okuyan, binlerce canlıya kol kanat geren koca çınarların küçücük bir tohumdan meydana geldiği gibi.
Bahis konusu olan eğitim olunca gönül fidanların koca ağaçlara, ağaçların da ormana dönüşmesini arzu ediyor. Bu arzu tek tipleştirme değil, yeteneklerin erkenden keşfedilmesiyle nice cevherin kaybolup gitmesinin önüne geçilmesi talebinden ibarettir.
Gökhan Özcan’ın ‘Yerimiz Neresi’ başlıklı yazısında kendimi bulduğum şu tespit her eğitim- öğretim döneminde içimi sızlatır ki bu yazının da hareket noktasını olmuştur:
“İçindeki heyecanı dışına vuramayan, kabına sığamayacak bir yaratılışta olduğu halde dışarı taşamayan, içinde kaynaya kaynaya kendini yakan birileri yaşıyor aramızda. Bir söyleyeceklerinin çokluğuna, sonra bir de dinleyenlerin azlığına bakıp konuşmamayı seçen, hevesi hep içinde kilitli kalan birileri…”
Yazar, hepimizin aynı olmadığını bu nedenle bütün benzemezliklerimize rağmen herkesi aynı kalıba sokmaya çalışmanın insanı azaltan bir şey olduğunu, mutlu olacağı yeri bulmasına yardımcı olunursa bunun daha doğru olacağını anlatmaya çalışmış.
Fertlerin mutlu olacağı yeri bulmalarına yardım eden bir eğitim… Yetenek keşfi budur. Bana göre de asıl başarı budur. Adam mühendisliği bitiriyor, mutlu olduğu alan müzik; çünkü insan kendini en iyi hangi alanda ifade edebiliyorsa huzuru da mutluluğu da orada arayacaktır.
Eğitim- öğretimin lokomotifi öğretmenlerimizin yetenekleri keşfetmede yani öğrencilerinin mutlu olacakları yerleri bulmalarında en büyük paya sahip olduklarını biliyoruz.
Bizi söyleten veli hassasiyeti işte. Tıpkı ‘Hocam’ şiirindeki gibi. Halkımızın duygularına tercüman olan bu şiir 1976 yılında Konya âşıklar Bayramı’nda Bilal İşıklı tarafından bir anne gönlü ve diliyle seslendirilmiştir:
“Sizlere emanet şu körpe yavrum,
Ortalıkta sürtüp gezmesin hocam!
Gözümün çırası tek kaygım, tasam,
Aç, câhil, perîşan kalmasın hocam!
Fidanıma hoş bak, aman solmasın,
Kahraman yetişsin, korkak olmasın,
Rabbini tanısın, dinsiz kalmasın,
Ahrette yakanı tutmasın hocam!
Tabancayı değil, kitabı sevsin,
İnsana yakışır örnekler versin,
Körpece gelmiştir, efendi gitsin,
Boykotmuş, işgalmiş yapmasın hocam!
Millet şerefini hem şeref bilsin
Kur’an’ı okusun, hak nedir görsün
Her bir kötülüğü aklından silsin,
Kendi milletine çatmasın hocam!
Câhil bir anayım, ne diyem daha!
Benim diyeceğim evlâdım aha;
Hep dua ederim yüce Allah’a,
Sonunda anarşist olmasın hocam!”
Milyonları bulan hazinelerden bahsediyoruz; lakin kayıplara karışıp gitmesin. Temennimiz ve duamız budur.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 18 Eylül 18