Adaleti temin edecek olanların en başında fert fert bütün insanlar gelir. İnsanın içinde varsa eğer ne kanunlar ne cezalar ne tehditler kısaca ne de her türlü engeller onun adaletsiz davranmasına asla mani olamaz.
İnsanoğlunun vicdan denen manevi mekanizmasını faal tutmadıkça yeryüzünde adaletin tamamen sağlanmasına imkân da yoktur, ihtimal de...
Kendimizden örnek verelim. Elimiz o bahsettiğimiz ve her zaman faal olması gerektiğinden bahsettiğimiz vicdanımızın üzerine koyalım ve öyle değerlendirelim günlük hayatta yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı.
Bir cadde üzerinde yürüyoruz, caddenin karşısına geçeceğiz. Zaten bir trafik kuralı olduğunu bildiğimiz şekilde, adımımızı yola atar atmaz yoldan geçen aracın durup bizim geçmemizi beklemesini isteriz de kendimiz direksiyonun başına geçtiğimizde yayaların öncelikli olduğu hiç aklımıza gelmez. Bu misalde en büyük adaletsizliği kendimizin yaptığını kabul ettiğimiz anda mahallemizde, ilçemizde, ilimizde, ülkemizde ve en geniş anlamıyla dünyamızda adaletin sağlanmasına en büyük katkıyı yaptığımızın dayanılmaz hazzını yaşayacağız.
Yine trafikten verelim örneği. Kemersiz araç kullanırken ya da sinyal vermeden dönüş yaptığımızda, araç kullanırken sigara içtiğimizde ya da hız limitini birkaç kilometre de olsa aştığımızda bizi çeviren memura çenemizin hareket ettiği oranda yalvar yakar eder,kırk dereden su getirir ve “birkaç kilometrelik hız aşımından ne çıkacakmış?” diyerek görevliye ders vermeye gayret ederiz de, suçlu olduğumuzu kuralları çiğnediğimizi kabul edip utancımızdan dolayı başımızı önümüze eğmek hiç aklımıza gelmez…
İşlediğimiz bir suç ile ilgili olarak kendi üzerimize asla toz kondurtmaz sürekli olarak; polisi, savcıyı, hâkimi suçlarız. Rakibimizin ceza almasına sevinç çığlıkları atarız da kendimizin aldığı cezalara gönlümüz hiç rıza göstermez. Yine “adalet” diye en çok bağıran kendimiz oluruz.
Bir spor müsabakasında yenilgiyi asla kabul etmeyiz, “kendimize yapılmaması gerekenin, başkasına da yapılmamasını” talep edeceğimiz yerde, “ama geçen ki maçta da bize haksızlık yapılmıştı, hak yerini buldu” gibi kendi menfaatimize olan cümlelerle haksız kazancımıza kılıf uydurmaya kalkarız.
Bir kaldırımda yürürken bile bizlere ayrılmış alanın kaldırımın sağ tarafı olduğunu düşünmez, karşımızdan geleni suçlar ve kendimize “geçiş üstünlüğü” verilmesini bekleriz.
Kendi evimize kirli çorapla girmekten bile sakınırken, gerek aracımızın içinden yola, gerekse yolda yürürken çitlediğimiz kapak çekirdeğinin kabuğunu tükürüklerimizle birlikte caddeye gelişi güzel atmaktan geri durmayız.
Bu hallerimiz başımızda iken bile “adaletten”, “hakkaniyetten”, eşitlikten” kurulu cümleler kurarız hep. Kendi cümlelerimizle kendimiz test etsek halbuki mesela çözü bulmuş olacak.
“Beyefendi kulak verdim de, deminden beri adalet” konulu konferanslar veriyorsunuz yanınızdakilere… Ama görüyorum ki, oturduğunuz bankın etrafına yediğiniz kabuklu yemişlerin kabuklarını atmaktan da hiç geri durmuyorsunuz. İçtiğiniz sigaranın izmaritini de yere atıyorsunuz. Ayrıca durmadan sağa sola tükürüyor, ağzınızdan sinkaflı ifadeler çıkarıyorsunuz. Siz adaletin nasıl bir şey olduğunu düşünüyorsunuz?” diyecek oldum, bankta oturan üç kişi birden ayağa kalktılar, ellerindeki çitlek paketlerini banka koydular. Birisi bana doğru hışımla yürümek için hamle yaparken diğer ikisi gencin omuzundan tutup geri çekti ve aralarında bir şeyler fısıldaşıp, yere attıkları kabukları toplayıp poşetin içerisine doldurmaya başladılar.
İşte o zaman anladım ki, suç işleyenleri gördükleri halde usulü dairesinde onları ikaz etmeyenler de, görmezden gelenler de ya da gördükleri olumsuzlukları yetkililere bildirmeyenler de çevresini kirletenler kadar, adaletsizliğe ortak oluyorlar.
Ve yine anladım ki, vicdan denilen o manevi mekanizma birçoğumuzda hala çalışıyor ve o mekanizmalar sayesinde, gelecek çok daha güzel olacak…
Yeter ki kendi sorumluluğumuzda olan konularda bile başkalarına suç atmayalım, yeter ki, başkalarının sorumluk alanlarında olan konuları onlara hatırlatalım, insan olmamızın, vatandaş olmamızın gereklerini yerine getirelim.
Unutmayalım ki; “haklarımız, görevlerimizi yerine getirdikçe artar.”