Osmanlı Arşiv kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla SeydişehirKazası’nınKuğulu Köyü,mevcudiyetini 16.yüzyıldan 19.yüzyıla kadar korumuştu.1831 tarihli ilk nüfus sayımında kazaya bağlı köyler içinde artık Kuğulu ismi geçmemektedir. Anlaşılan o ki bu köy ortadan kalkmıştı. Konya Vilayet Salnameleri (1868-1914) ne göre ise Seydişehir köyleri içinde bu adla bir köy olmamakla birlikte, şehrin mesireliklerinden birisinin de havası ve suyunun latifliğiyle meşhur Huğlu mevkii olduğu ifade edilmektedir. Huğ kelimesi “Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi” manasındadır. Bu durum yerin coğrafik özelliğine uygun olmakla birlikte, buranın göçer kuğuların zaman zaman uğrak yerlerinden birisi olma ihtimalini de akla getirmektedir.
Kuğulu’ya gitmek için Şehrin, Derviş Ali Ağa Çeşmesi önünden geçilip, Uzun yola girilirdi. Yolun sonu Duman Burnu’na çıkar oradan da EşşekOssurtana gelinirdi. Burası aşılınca Öküz İni kayalığı sol yanda bırakılıp Kuğulu’ya varılırdı.O günlerin Kuğulu’sutamamıyla suyla kaplı, kamışlık,babralık gölet halindedir.Bu geniş göletin sağından kıyı boyuncabir hilal çizilerek önce Gürlevik’in ayağından geçilir, dağın eteği dolanılıpKuğulu’nun balkonu mesabesinde olan Sohbet Kayası’na gelinirdi. Burası Konya Salnamelerinde “Toklu altı denilen yerde bir kayanın altı oldukça geniş boşluktur. Buraya “Sohbet Yeri” derler” diye tarif edilmektedir. Gece karanlığında yahut karın aydınlığında evlerinden av malzemelerini kuşanıp,tatlı av hayalleriyle çıkan Seydişehir’in ünlü uçarcı avcıları, baldır boyu karı teperek yaklaşık iki saatte Sohbete varırlardı. Sohbet Kayası Kuğulu’ya kuşbakışıgören bir balkon gibi, yolcu, yolakçı,yörük,yaban,avcı,çoban için bir nefeslenme,barınma, Kuğulu’yu temaşa etmek,tabiatla içiçe olmak için sanki Hak Teâlâ tarafından özellikle bahşedilmiş bir istirahatgah idi.
Sohbet’e ilk gelenler donmamak için önce meşe odunlarını çatarak bir meydan ateşi yakarlar,üzerine siyah isli çaydanlıklarını asar ve yarenlerini beklerlerdi. Bu esnada yalancı fecir başlar, yolu gözlenenlerde birer ikişer sökün ederlerdi. Av Bayii Hacı Mehmet (Güler), Beyaz eşyacı Hulusi (Şişmanoğlu),Pepili Mehmet (Tükel),Öğretmen Zeki (Sönmez),Faik (Öz), Manavların Tevfik (Durna), İbrahim (Bilen), Macit (Kapkap), Hacı (Gümüş),Hüseyin (Navruz), Salim (Çatlı), Melek (Yetiştiren),Abdullah (Sağlam),Fevzi (Kale), Yaşar (Doğu)Tekiş Ahmet (Görür), Kozlulu Osman Emmi, Ömer (Sahtiyancı),Hasan (Eryılmaz),Bahaddin (Paslı), müdavimler arasındadır.Sohbetten görünen suyun yüzeyi ve kamışlıkların araları yavaş yaş aydınlanmaya başlar.bu esnada Kuğulu’nun konakçıları olan ördek ve kazlar inmeye başlarken, bizim yerli mekeler de babraların arasından fıyıfıyı verirlerdi. Sohbet Kayasında, kümelerde(huğ), kayıklarında avcılar, evvelden sıkıladıkları sporpoze,çifte ,tek kırma,tek dolma kimde ne varsa silah omuzda el tetikte başlarlardı ateşe.Güneş doğuncaya kadar kim ne vurduysa gider suyun yüzünden toplar torbasına atar yahut belindeki kancalara asardı. Közlenen meşe odununun üzerinde kaynayan çaydanlıkların fokurtusu eşliğinde avların bir kısmı temizlenir közün üzerine serilirdi.Çay demlenirken yavaştan Sohbet’in sohbeti başlardı.Kimi efkârlanır şişenin dibini bulur, kimi çayını yudumlar,zeytini peyniri soğanı ekmeğine sıkar,kimi de yaşanmış veya hiç yaşanmamış bir av anısını anlatmaya başlardı. Uçara tavşan vuranlar, kaçara hınzır kurşunu sıkanlar eksik olmazdı. Bunlardan biri olan Hacı Güler bir anısını şöyle aktarmıştır. “Bir gece yarısı bizim Karakaçana bindim.Kar dizde,hava soğuk Sohbet’e geldim.Bulduğum odunlarla ateşi yakıp,üzerine çaydanlığı koyup çayı demledim.Yudumlamaya başladım. Bu arada şafak söküyordu. Gölün yüzünü görmeye başladım.Bir de ne göreyim. Hareketsiz ördek ve kaz sürüleri. Tüfeği omzuma aldım lakin ben uçarcıyım arkadaş.Konnuya atmayı gururuma yediremedim. Ördek ve kazların hareketsizliği merakımı celp etti.Usul usul gizlene gizlene Yılanlı Pınar’a indim. Hâlâ hareket yoktu.Ayağa kalkıp göründüm yine ses yok.Vardım baktım ki göl donmuş.Keserimi çektiğim gibi yürüdüm kuşların yanına..Buzu kırdım ördeği aldım.Buzu kırdım kazı aldım böyle böyle kırkardan seksen avı ayaklarından bağlayıp eşşeğime yükledim.Kendim de eşşeğe bindim. Şehre doğru dönüşe geçtim. EşşekOssurtana varınca güneş kendini gösterdi. Güneşin ziyasıyla ısınan ördek ve kazlar canlanmaya biraz daha gidince de kanat çırpmaya başladılar. Bizim Karakaçanın ayakları yerden kesilmesin mi?Hasılı uça uça eve geldik.”
Seydişehir’in yakın çevresindeKuğulu,Pınarbaşı,İçerikışla,Çarıkoluğu,Beylik Çayırı,Bülbül Oluğu,Ilıca,Ayış Kadın Tepesi,Dağ Bağları,Termiyelik,Karacalar, Dikeniçi, Ağaoluk, Bağra Barakası, Yarık Kaya, Oklukbeli, Emir Kayası, Halkalı Kaya, Kanlı Kavak, Ferzine, Öküzini, Mağmanda, Kadirin Çeşmesi,Şapşaklı Pınarı, Çeltek, Göz Karartma mevkileri mesire yerleri ve av alanları olarak bilinen önde gelen yerlerdir.Başta Sohbet Kayası gibi kültürümüzün birer yadigârı olan bu yerlerin önemli bir kısmının isim levhaları, bilgilendirme panoları bulunmamaktadır.Bu yönde düzenlemeler yaparak onların unutulmamalarını, gündelik hayatın içinde yaşamaya devam etmelerini sağlama sorumluluğumuz vardır.(M.AkifErdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı 1522-1584,İstanbul 2006;Ercan Arslan, Salnamelerde Seydişehir, Konya 2009; Konya Vilayeti Salnameleri 1868-1914; Bahaddin Paslı d.1941).