Milli Görüş harekatının öncülerinden, rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dava arkadaşlarından ve şehrin efsane ismi Devlet eski Bakanı Teoman Rıza Güneri’nin babası Ali Güneri, Hakk’a yürüdü.
Merhaba Gazetesi’nin kuruluşunda da büyük rol oynayan Aralık ayı başından beri Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi görüyordu. Covid’i atlatan Ali Güneri’nin daha önceden süregelen kanser hastalığından dolayı yoğun bakımdaydı. Ali Güneri bugün vefat eti. Ali Güneri’nin cenazesi yarın saat 12.00’de Ankara yolundaki Musalla Camii'ndeki kılınacak cenaze namazının ardından Musalla Mezarlığı’na defnedilecek. Merhaba Gazetesi olarak merhum Ali Güneri’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Milli Görüş camiasına sabır diliyoruz.
ALİ GÜNERİ KİMDİR?
Ali Güneri, kendini şu sözlerle anlatıyor: “1936’da Konya’da doğdum. İlkokulu, ortaokulu –Ticaret Lisesinin orta kısmı olaraktan- Konya’da okudum. Ortaokulu bitirdikten sonra tahsile üç yıl ara verdim. Daha doğrusu Ticaret Lisesine ara verdim. Kur’an kursuna ve Arapça okumaya başladım. Üç seneden sonra liseyi okumak için İstanbul’a gittim. İtalyan Koleji’nde okudum. Yüksek tahsil yapmadım. Okuldan sonra Konya’ya dönerek ticaretle uğraştım. Babadan ve dededen kalma, tahin, helva ve şekerli mamuller ticareti ile uğraşıyordum. O yıllarda Konya’da Kur’an-ı Kerim hocası olan İsmail Karaçam –daha önce de arkadaştık zaten- ile beraber 7-8 arkadaş, akşamları bir evde toplanıyor, onun nezaretinde hadis ve tefsir dersleri görüyorduk. Bir gün ona dedim ki, ‘Hoca efendi, biz iş, ev, çoluk, çocuk arasında gidip geliyoruz. Millete bir faydamız olmuyor. Bizim çalışabileceğimiz vakıf-dernek varsa haber ver. Gidip orada çalışalım dedim. ‘Bekle henüz zamanı değil’ dedi. Aradan bir müddet geçti, dedi ki, ‘Sen benden bir görev istemiştin. Sayın Erbakan Konya’dan müstakil aday oldu, ona çalış.’ Ben de, ‘Hocam, sizden vakıf-dernek istedim, ben siyasetten ve siyasilerden hoşlanmıyorum. Hayatımda parti binasından girmiş adam değilim, mebus eli sıkmadım’ dedim. Bunun üzerine İsmail Karaçam hocam dedi ki, ‘Ali Bey ben bu adamı uzun zamandan beri takip ediyorum. Diz dize zikrettik, sohbetlerde bulunduk. Bu adam tam senin aradığın adam, gel bu adama çalış.’ ‘Peki, öyleyse’ dedim, arkadaşlarla konuştum. ‘Hocaya çalışalım’ diye karar aldık. Bir arkadaşımız, Kapu Camii’nde akşam namazından sonra Erbakan Hocayla görüşerek, seçimler için kendisine çalışacağımızı söyleyerek, Meram’da bir arkadaşımızın evinde yemeğe davet etti ve tek başına gelmesini söyledi. Kendisinin etrafında çalışan insanların bir tepki olarak, ön seçimi kaybettikleri için, etrafında yer aldıklarını ifade ettik. Yarın seçim bitince kendi yuvalarına dönecekleri gerçeğini ortaya koyarak, ‘Seninle biz çalışalım’ dedik. Hocam da kabul etti. Necmettin Erbakan’ı ilk gördüğümdeki fiziki durumu ve konuşması çok etkiledi. O zaman, ‘Ya Rabbi, beni bu adama yakın et, ben bunun yakınında olayım’ diye içten samimi bir şekilde dua ettim. Ben zamanla bu duamı unuttum ama bütün arkadaşları içinde Erbakan Hoca’nın en yakınında ben bulundum. Benim kendi isteğimle değil şartlar öyle getirdi ki, Erbakan Hoca benden daha yakın arkadaşları varken Milli Selamet Partisi kurulacağında Konya’ya gelirken bana telefon ederek, benim evime geldi, bende kaldı. Yani kimin yanına gider, kiminle konuşursa olağanüstü bir müspet etki bıraktı. Biz o gün evden işten bir çıktık, 40 gün çoluk çocuk, ev, iş unuttuk. Tam 40 gün boyunca kendimizi unuttuk. Hoca nerede biz orada. Gece gündüz demeden 40 gün koştuk.”